Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- Tom opened the boot to take out the spare wheel.
Yedek bir gömleğim yok.
- I don't have a spare shirt.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor.
- Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Tom yavaşlamamı söyledi.
- Tom told me to slow down.
Araba sürerken virajlarda yavaşlamak zorundasınız.
- When you are driving, you should slow down on corners.
Boş zamanında ne yaparsın?
- What do you do in your spare time?
Boş zamanımda Tatoeba'da cümle çeviririm.
- I translate sentences on Tatoeba in my spare time.
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Arabanızda ayıracak yer var mı?
- Is there any room to spare in your car?
Tom'un ayıracak zamanı vardı.
- Tom has time to spare.
Bu araba için yedek parça alamam.
- I can not buy spare parts for this car.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Geçen ay iş biraz yavaştı.
- Business was a little slow last month.
Sebebi saatimin beş dakika geri kalmasıydı.
- That was because my watch was five minutes slow.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
a spare diet.
Kill me, if you please, or spare me.
I have no spare time.
... she doesn't have a lot of room to spare. ...
... to have resources to spare its but she sees are in ...