Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır.
- The purpose of a roundabout is to slow down traffic.
Biraz daha yavaşça konuşabilir misin?
- Could you please speak a little bit more slowly?
Lütfen daha yavaş konuşun.
- Please speak more slowly.
Yedek bir gömleğim yok.
- I don't have a spare shirt.
Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- Tom opened the trunk to get the spare tire.
Bu günlerde iş çok kesat.
- Business is so slow these days.
İşler gerçekten kesatlaştı.
- Business has really slowed down.
Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir.
- Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.
Oyun yavaş ve sıkıcıydı.
- The game was slow, and it was also boring.
Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış.
- I must adjust my watch. It's slow.
Lütfen saati ayarlar mısınız. Geri kalmış.
- Will you please adjust the clock? It's slow.
Yedek parçaları peşpeşe inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Tatoeba ile benimle harcadığından daha fazla zaman harcamayı tercih edersin.
- Why do you spend most of your spare time with Tatoeba?
Harcamak için gereğinden fazla zamanımız var.
- We have more than enough time to spare.
Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar.
- Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.
Tom yavaşlamamı söyledi.
- Tom told me to slow down.
Yuriko boş zamanında çiçekleri düzenler.
- Yuriko arranges flowers in her spare time.
Onu boş vaktimde yapabileceğimi düşünüyorum.
- I think I can do it in my spare time.
Zaman ayırmak için ne yapmalıyım?
- What should I do in order to spare time?
Ayırmak için hiç paramız yok.
- We don't have any money to spare.
Ayıracak çok zamanı olmadığı için, taksiye bindi.
- Since there wasn't much time to spare, she took a taxi.
Ayıracak çok zamanın var mı?
- Do you have much time to spare?
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one by one.
Yedek parçaları birer birer inceledi.
- He examined the spare parts one after another.
Bu hafta zaman çok yavaş geçti.
- Time passed very slowly this week.
Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer.
- In childhood, time passes slowly.
Saat on dakika geri kalmış.
- The clock is ten minutes slow.
Saatim beş dakika geri kalmış.
- My watch is five minutes slow.
a spare diet.
Kill me, if you please, or spare me.
I have no spare time.
... she doesn't have a lot of room to spare. ...
... spare and we instinctively trust organizations and people ...