ayır

listen to the pronunciation of ayır
Турецкий язык - Английский Язык
break into
allocate

Allocate a room for research purposes. - Araştırma amaçları için bir oda ayırın.

make disconnected
make disjoint
{f} resolving
{f} segregated
differentiate

We must be able to differentiate between objects and situations. - Nesneler ve durumlar arasında ayırım yapabilmeliyiz.

{f} separate

We must separate politics from religion. - Siyaseti dinden ayırmalıyız.

What separates Guangdong from Guangxi? - Guangdong'u Guangxi'den ne ayırıyor?

{f} disconnecting

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

{f} part

Tom budgeted three hundred dollars for the party. - Tom parti için üç yüz dolarlık bütçe ayırdı.

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

detach

I didn't detach them. - Ben onları ayırmadım.

spaced at
{f} isolated
{f} reserved

We should have phoned ahead and reserved a table. - Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.

We ought to have phoned ahead and reserved a table. - Telefon edip bir masa ayırtmalıydık.

cut into
{f} sparing

Would you mind sparing me thirty minutes of the day? - Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?

sever

I removed her number after severing our friendship. - Dostluğumuzu kestikten sonra onun numarasını ayırdım.

disconnect

Disconnect the power cable from the modem, wait for approximately one minute, then reconnect the cable. - Enerji kablosunu modemden ayır, yaklaşık bir dakika bekle, sonra kabloyu tekrar bağla.

I'm not disconnecting their printers. - Onların yazıcılarını ayırmıyorum.

isolate
separate into
{f} spaced
{f} reserve

I'd like to reserve a seat on this train. - Bu trende yer ayırtmak istiyorum.

I'd like to reserve a table for four at six. - Saat altıda dört kişilik bir masa ayırtmak istiyorum.

discriminate

Subtle differences in tone discriminate the original from the copy. - Tondaki ince farklar orijinali fotokopiden ayırt eder.

sever from
demarcate
{f} abstract
{f} allocated
{f} parted
{f} parting
{f} spare

Tom has time to spare. - Tom'un ayıracak zamanı vardı.

Do you have much time to spare? - Ayıracak çok zamanın var mı?

disjoin
{f} separating

Why is politics separating us, when we ourselves know who is good and who isn't? - Kimin iyi olduğunu ve kimin olmadığını biz kendimiz bildiğimizde politika neden bizi ayırıyor?

English is one language separating two nations. - İngilizce iki ulusu ayıran bir dildir.

{f} separated

Our teacher separated us into two groups. - Öğretmen bizi iki gruba ayırdı.

The mother separated the fighting children. - Anne dövüşen çocukları ayırdı.

{f} discriminating
{f} detached
{f} disconnected

Dan disconnected Linda from her respirator. - Dan, Linda'yı solunum cihazından ayırdı.

{f} abstracted
split into

Let's decide what needs to be decided, then let's split into two teams, OK? - Neye karar verilmesi gerektiğine karar verelim, sonra iki takıma ayıralım.

{f} earmark

They earmarked enough money for research work. - Araştırma çalışması için yeterli para ayırdılar.

break down into
segregate
set apart
allocate to
uncouple
unstuck
allocateto
sunder
unstick
differentiated
disengage
disengaged
seclude
secluded
unsphere
setapart
separateinto
(Biyoloji) dissect

We dissected a frog to examine its internal organs. - Bir kurbağayı, iç organlarını incelemek için kesip parçalara ayırdık.

splitinto
disarticulate
disjoined
zoning
distinguished

These devices are distinguished by particularly high-quality workmanship. - Bu cihazlar özellikle yüksek kaliteli işçilikle ayırt edilir.

The original and the copy are easily distinguished. - Orijinal ve kopya kolayca ayırt edilirler.

kaynak ayır
(Bilgisayar) reserve resources
çek-ayır
pull-apart
çek-ayır havza
(Coğrafya) pull-apart basin
ayır
Избранное