Orada siyasi anlaşmazlıklarda her gün birçok insan hayatını kaybetti.
- Every day many human lives were lost there in political conflicts.
Bir anlaşmazlık görmüyorum.
- I don't see a conflict.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
- It is impossible to resolve the conflict.
Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
- The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Tom had conflicting feelings.
Konuyla ilgili çelişkili görüşlerimiz var.
- We have conflicting opinions on the matter.
Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.
- Tom is feeling conflicted.
Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Tom had conflicting feelings.
O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
Kış Savaşı, Finlandiya ile Sovyetler Birliği arasındaki askeri bir çatışmaydı.
- The Winter War was a military conflict between Finland and the Soviet Union.
Birinci Dünya Savaşı bölgesel bir çatışma olarak başlamış ve tarihin en kötü insanlık felaketlerinden biri olmuştur.
- The First World War began as a regional conflict and become one of history's worst humanitarian catastrophes.
Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
- Layla's conflicting testimony confused the court.
Tom'un çelişkili duyguları vardı.
- Tom had conflicting feelings.
Onun davranışı söylediği ile çelişiyor.
- His behavior conflicts with what he says.
Benim çocukluğum hakkında çelişkili duygularım var.
- I have conflicting feelings about my childhood.
Liderler arasındaki çatışmalar sağlıksız bölgecilikle sonuçlandı.
- The conflicts among leaders resulted in unhealthy sectionalism.
Bu çatışmayı çözmek imkansız.
- It is impossible to resolve the conflict.
Your conference call conflicts with my older one: please reschedule.
I wanted to attend the meeting but there's a conflict in my schedule that day.
In the absence of all conflicting evidence.