ver

listen to the pronunciation of ver
İngilizce - Türkçe
(Bilgisayar) sürüm

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.

firmware ver
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
VER'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
A'VER
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
Türkçe - İngilizce
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I give you five minutes to resolve this issue. - Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.

give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

I will give you this book. - Bu kitabı sana vereceğim.

(Bilgisayar) export as
{f} given

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

Food and blankets were given to the refugees. - Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.

{f} rendering
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

{f} giving

Any man who can drive safely while kissing a pretty lady is simply not giving the kiss the attention it deserves. - Güzel bir bayanı öperken güvenle araba sürebilen bir sürücü sadece öpücüğe hakettiği ilgiyi vermiyordur.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

brought forth
mete out
favour with
bestow

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

bring forth
granted

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

seise
favourwith
reach

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

cede
ver bana
(Argo) gimme
ver yansın etme
tirade
ver parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol ver
Yield
boş ver
Forget it!/Never mind!
al gülüm ver gülüm
give and take
bilgi ver
(Bilgisayar) get info
cevap ver
come in
grup adı ver
(Bilgisayar) create names
güven ver
reassuring

The first paragraph is reassuring. - İlk paragraf güven vericidir.

That sounds reassuring. - O güven verici görünüyor.

hizmet ver
service
izin ver
(Bilgisayar) allow

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

Allow me to introduce Mayuko to you. - Mayuko'yu sana tanıtmama izin ver.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet ver
flavour
liste ver
(Bilgisayar) export list
son ver
(Bilgisayar) dismiss
son ver
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

bana biraz zaman ver
give me some time
bana cevap ver
answer me
bana cevap ver
give me an answer
emniyet ver
given safety
haber ver!
notice!
sipariş ver
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su ver
water
çocuğa iş ver sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres ver
give address
bana ver
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin ver
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar ver ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber ver!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak ver
thrown in
karar ver, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi ver yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
yol ver çizgisi
give way line