ver

listen to the pronunciation of ver
Английский Язык - Турецкий язык
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

firmware ver
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
VER'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
A'VER
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
Турецкий язык - Английский Язык
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I give you five minutes to resolve this issue. - Sana bu problemi çözmen için beş dakika veriyorum.

give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

Give me something to do. - Bana yapacak bir şey ver.

(Bilgisayar) export as
{f} given

We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. - Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

{f} rendering
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

{f} giving

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

He responded by giving the OK gesture. - EVET işareti vererek yanıtladı.

gave

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

{f} grant

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

brought forth
mete out
favour with
bestow

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

bring forth
granted

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

seise
favourwith
reach

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

cede
ver bana
(Argo) gimme
ver yansın etme
tirade
ver parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol ver
Yield
boş ver
Forget it!/Never mind!
al gülüm ver gülüm
give and take
bilgi ver
(Bilgisayar) get info
cevap ver
come in
grup adı ver
(Bilgisayar) create names
güven ver
reassuring

That was very reassuring. - O çok güven vericiydi.

The first paragraph is reassuring. - İlk paragraf güven vericidir.

hizmet ver
service
izin ver
(Bilgisayar) allow

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

You are not allowed to violate the rules. - Size kuralları ihlal etmek için izin verilmez.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet ver
flavour
liste ver
(Bilgisayar) export list
son ver
(Bilgisayar) dismiss
son ver
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

bana biraz zaman ver
give me some time
bana cevap ver
answer me
bana cevap ver
give me an answer
emniyet ver
given safety
haber ver!
notice!
sipariş ver
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su ver
water
çocuğa iş ver sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres ver
give address
bana ver
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin ver
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar ver ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber ver!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak ver
thrown in
karar ver, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi ver yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
yol ver çizgisi
give way line
ver
Избранное