Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.
- Tom is pretty sure everything will go well.
O, evliliğinde her şeyin iyi olmadığını ima etti.
- He intimated that all is not well in his marriage.
Tom'un hali vakti çok yerinde değil.
- Tom isn't very well off.
Adam köyün her yerinde iyi tanınmıştır.
- The man is well-known all over the village.
Öyleyse, birisinin hatasını düzeltmekte geç kalmak diye bir şey yoktur.
- Well, there's no such thing as being too late to correct one's faults.
Peki, öyleyse, yapmamı istiyorsan onu yaparım.
- Well, then, if you want me to I'll do it.
Almadan önce arabayı iyice incelemelisin.
- You should inspect the car well before you buy it.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Peki, beni ikna ettiniz.
- Well, you've convinced me.
Peki, bunu söylemek aptalca bir şeydi.
- Well, that was a stupid thing to say.