şey!

listen to the pronunciation of şey!
Турецкий язык - Английский Язык
stuff

Get this stuff out of here. - Bu şeyi buradan çıkarın.

Tom doesn't like it when this kind of stuff happens. - Bu tür şey olduğunda, Tom bundan hoşlanmıyor.

{i} thing

Please don't leave valuable things here. - Lütfen değerli şeyleri burada bırakmayın.

Don't say bad things about others. - Diğerleri hakkında kötü şeyler söyleme.

article

This article reminds me of something I saw on TV. - Bu makale bana TV'de gördüğüm bir şeyi hatırlatıyor.

Please place all articles not related to the lesson inside your bag. - Lütfen dersle ilgisi olmayan her şeyi çantana koy.

{i} matter

Do you have anything to say with regard to this matter? - Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?

As a matter of fact, I know nothing about it. - Aslına bakarsan, ben bu konuda hiçbir şey bilmiyorum.

chose

There are some things we could've change, but we chose not to. - Değiştirebileceğimiz bazı şeyler vardır fakat seçeceğimiz değil.

I realized that what I had chosen didn't really interest me. - Seçtiğim şeyin beni ilgilendirmediğini anladım.

entity
{i} doing

I asked Tom to do the same thing that Mary was doing. - Tom'un Mary'nin yaptığı aynı şeyi yapmasını rica ettim.

You need to stop doing things that bother Tom. - Tom'u rahatsız eden şeyleri yapmayı durdurmalısın.

{i} concern

What I have to say concerns everyone here. - Söylemek zorunda olduğum şey, buradaki herkesi ilgilendirir.

Tom seems to be very concerned about something. - Tom bir şey hakkında çok endişeli görünüyor.

gizmo
aggregate
gimmick
hickey
thingumabob
business

Spies make it their business to know things that you don't want them to know. - Casuslar senin onların bilmesini istemediğin şeyleri bilmek için işlerini yaparlar.

Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things. - kendi işini sürekli fedakarlık olarak tanımlayan biri, sadece diğer bir çok şeyi ihmal ederek sürdürülebilir.

dingus
doohickey
the thing is
in thing
well

Focus on one thing and do it well. - Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.

I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. - Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.

thing, stuff, object; what-d'you-call-him/-her/-it; what's-his/-her/-its-name; thingummy, thingumabob, thingumajig; well
object

You don't really love me at all. You only care about your math stuff! Not at all, I do love you! Prove it! Okay. Let A be the set of the objects I love... - Aslında beni hiç sevmiyorsun. Tek önem verdiğin şey matematik! Ne münasebet, seni seviyorum! Kanıtla! Peki. Sevdiğim şeyler A kümesi olsun...

It was an object of terror. - Dehşet veren bir şeydi.

affair

He knows a lot about foreign affairs. - Dış ilişkiler hakkında çok şey bilir.

thingummy
doings
what-do-you-call-it; what-do-you-call-him; whatyoumayjigger, thingumbob, thingamabob, thingumajig, thingummy (used to designate something or someone whose name one has either forgotten or doesn't know)
lark
doodad
thingumajig
whosit
picayune
backbone
{i} res
contraption
aught
plummet
thingamajig
Турецкий язык - Турецкий язык
(Osmanlı Dönemi) BAZİL
(Osmanlı Dönemi) SÜMM
(Osmanlı Dönemi) HURS
(Osmanlı Dönemi) HİLBİSE
(Osmanlı Dönemi) FÜVFE
(Osmanlı Dönemi) MA'NE
(Osmanlı Dönemi) KUZA'MELE
Nesne, madde: "Asıl zorluk belki öğrenilmesi lazım gelen şeylerin değil, unutulması gereken şeylerin çokluğundan gelir."- A. Ş. Hisar
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb.nin adı yerine kullanılır: "Bana sen pek çok şey kazandırdın."- R. H. Karay
Nesne, madde
Belirsiz bir anlamda madde, eşya, söz, olay, iş, durum vb. nin adı yerine kullanılır
(Osmanlı Dönemi) KAZAM