Tom hayatta kalmak için ne gerektiğini anlıyor.
- Tom understands what it takes to survive.
Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.
- We did what we had to to survive.
Saldırıda hayatta kalmak için şanslıydınız.
- You were lucky to survive the attack.
Yiyeceğiniz yoksa, hayatta kalmak için kökleri ve böcekleri yemek zorundasınızdır.
- If you have no food, you got to eat roots and insects in order to survive.
Borca girmeden Tokyo gibi büyük bir şehirde ayakta kalmak zor.
- It's really difficult to survive in a big city like Tokyo without endebting oneself.
Küçük işletmeler ayakta kalmak için kemerlerini sıkacaklar.
- Small businesses will have to tighten their belts to survive.
Yaşamayı sürdürmek için tek yolumuz insani dayanışmadır.
- Human interdependence is our only way to survive.
Tom, hayatta kalma şansı olduğunu düşündü.
- Tom thought he had a chance to survive.
Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.
- Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner.
Hiç hayatta kalan var mı?
- Are there any survivors?
Tom depremden hayatta kalanlara yardım etmek için Kızıl haça para bağışladı.
- Tom donated money to the Red Cross to help survivors of the earthquake.
Onlar sağ kalanları buldu.
- They've found survivors.
Başka sağ kalan yoktu.
- There were no other survivors.
Birçok felaketzede enkazdan kurtarıldı.
- Many survivors were rescued from the wreckage.
Sami kurban değil. O bir felaketzede.
- Sami is not a victim. He's a survivor.
Gece boyu süren sağanak yağış, mahsur kalan feribottaki kazazedeleri kurtarma çalışmalarına sekte vurdu.
- Heavy rain throughout the night has hampered efforts to rescue survivors from the stricken ferry.
Eğer Tom Mary'ye yardım etmeseydi, onun hayatta kalma şansı olmayacaktı.
- If Tom hadn't helped Mary, she wouldn't have stood a chance of surviving.
Hayatta kalma şansımız olmadığını benim kadar iyi biliyorsun.
- You know as well as I do that we have no chance of surviving.
Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.
- Tom has three surviving children.
Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.
- The surviving refugees longed for freedom.
Benim hayatta kalma şansım nedir?
- What are my chances of surviving?
Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.
- The surviving refugees longed for freedom.
Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.
- Tom has three surviving children.
Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.
- The surviving refugees longed for freedom.
Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.
- Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving.
Tom'un büyükbabası bir toplama kampı kurtulanıydı.
- Tom's grandfather was a concentration camp survivor.
Tom kazadan tek kurtulandı.
- Tom was the only survivor of the crash.
Tom hayatta kalmak için ne gerektiğini anlıyor.
- Tom understands what it takes to survive.
Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.
- We did what we had to to survive.
He was survived by his spouse and three children.
He did not survive the accident.
... billion is on the table. Of course it's on the table. That's probably not going to survive, ...
... beyond what is simply needed to survive. ...