iyileşme

listen to the pronunciation of iyileşme
Türkçe - İngilizce
(Hukuk) recovery

You are now on the way to recovery. - Şimdi iyileşme yolundasın.

There is little hope of her recovery. - Onun çok az iyileşme umudu vardır.

recruitment
healing

The healing can now begin. - Artık iyileşme başlayabilir.

This herbal ointment relieves pain and promotes healing. - Bu bitkisel merhem ağrıyı hafifletir ve iyileşmesini destekler.

upswing
recuperation
amelioration
progress, recovery
betterment
(yara) cicatrization
improvement, getting better
convalescent

This food is perfect for a convalescent. - Bu yiyecek iyileşme için idealdir.

improvement

Little by little, you will notice improvement in your writings. - Yavaş yavaş, kendi yazılarındaki iyileşmeyi fark edeceksin.

We have a lot of room for improvement. - İyileşme için çok fazla alanımız var.

getting better

Things keep getting better. - İşler iyileşmeye devam ediyor.

Although the life of Chinese people is getting better and better now, there is still room for improvement. - Çin halkının yaşamı şimdi gittikçe iyileşmesine rağmen, gelişme için hâlâ bir neden vardır.

convalescence
recovery, getting well
cure
(Politika, Siyaset) advance
get well

Tom prayed for Mary to get well. - Tom Mary'nin iyileşmesi için dua etti.

Tom wanted Mary to get well. - Tom Mary'den iyileşmesini istedi.

heal

The wound has not yet healed. - Yara henüz iyileşmedi.

The wound has not healed yet. - Yara henüz iyileşmedi.

upturn
melioration
progress
iyileşmek
get better

I want to get better at guitar. - Ben gitarda iyileşmek istiyorum.

I want to get better at chess. - Satrançta iyileşmek istiyorum.

iyi
decent

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

iyileşmek
recover

Will it take long to recover? - İyileşmek uzun zaman alacak mı?

Most of Tom's friends know that he's a recovering alcoholic. - Tom'un arkadaşlarının çoğu onun iyileşmekte olan bir alkolik olduğunu biliyor.

iyi
well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

My mom doesn't speak English very well. - Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.

iyi
{s} good

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

I haven't a very good dictionary. - Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.

İyileşmek
get better

We have to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

I want to get better at tennis. - Teniste iyileşmek istiyorum.

iyi
fine

Guinness is the finest of beers. - Guinness biraların en iyisidir.

Are you OK? I'm fine! - “İyi misin?” “Ben iyiyim!”

iyileşme dönemi
convalescence
iyileşme dönemindeki
valetudinarian
iyileşmek
come to
iyi
{s} kind

I am grateful to you for your kindness. - İyiliğiniz için size minnettarım.

I'll never forget your kindness as long as I live. - İyiliğini yaşadığım sürece unutmayacağım.

iyileşmek
improve
iyi
{s} just

He, just like you, is a good golfer. - O, tam senin gibi, iyi bir golfçü.

The small house had come to look shabby, though it was just as good as ever underneath. - Küçük ev, şimdiye kadar tıpkı altındaki kadar iyi olmasına rağmen,eski püskü görünmeye başladı.

iyi
all right

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

iyi
{s} alright

Don't worry, mom. I'll be alright! - Merak etme, anne. Ben iyi olacağım!

I'm alright if you're alright. - Sen iyiysen ben iyiyim.

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyileşmek
pick up
iyileşmek
{f} ameliorate
iyi
decently
iyileşmek
convalesce
iyi
great

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

Good health is a great blessing. - İyi sağlık büyük bir nimettir.

iyi
{i} B
iyileşmek
get well

If you want to get well, you need to keep taking this medicine. - Eğer iyileşmek istiyorsan bu ilacı almayı sürdürmelisin.

You can't rely on medicine alone if you want to get well. - İyileşmek istiyorsan yalnız tıpa güvenemezsin.

iyileşmek
to get better; to improve, to better; to recover, to convalesce, to recuperate, to heal, to mend, to rally
iyileşmek
do better
iyileşmek
rise
iyileşmek
amend
iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

Relations with Canada remained correct and cool. - Kanada ile ilişkiler doğru ve iyi kaldı.

When the tempura I make cools down, it immediately loses its crispiness and doesn't taste very good. - Yaptığım tempura soğuduğunda, o derhal gevrekliğini kaybeder ve tadı iyi olmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Hoover was well-known to Americans. - Hoover, Amerikalılar için iyi tanınmış biriydi.

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
{s} happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Happy is a man who marries a good wife. - İyi bir eş ile evlenen bir adam mutludur.

iyi
likely

It is likely to be fine. - O, muhtemelen iyi olacak.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyileşmek
come through
iyileşmek
mend
iyileşmek
heal up
iyileşmek
heal

It takes time to heal from a divorce. - Bir boşanmadan iyileşmek zaman alır.

iyileşmek
look
iyileşmek
{f} recuperate
iyileşmek
get over an illness
iyileşmek
ground
iyileşmek
better

Tom has gotten better at playing the clarinet since I last heard him play. - Tom onun çalışını son duyduğumdan beri klarnet çalmada daha da iyileşmektedir.

We've got to get better. - Biz iyileşmek zorundayız.

iyileşmek
reform
iyi
in good health, well. İ
iyi
right

Cheer up! Everything will soon be all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

As long as we love each other, we'll be all right. - Birbirimizi sevdiğimiz sürece, biz iyi olacağız.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
{s} fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

Tom did fairly well on the test he took yesterday. - Tom dün girdiği sınavda oldukça iyi yaptı.

iyi
o.k
iyi
nice

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

The table in that room is very nice. - Şu odadaki masa çok iyi.

iyi
pretty

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyileşmek
meliorate
iyileşmek
rally
iyileşmek
bounce back
iyileşmek
get over
iyileşmek
get on
iyileşmek
thrive
iyileşmek
heal over
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyileşmek
cicatrize
iyileşmek
pull round
iyileşmek
come along
iyileşmek
pull through
iyileşmek
perk oneself up
iyileşmek
to recover (from illness)
iyileşmek
perk oneself
istirahat ve iyileşme
(Askeri) rest and recuperation
iyi
gratifying
iyi
agreeable
iyi
well enough

Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license. - Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

Tom certainly looked and sounded better than he did last month when we visited him. - Tom kesinlikle geçen ay onu ziyaret ettiğimizde göründüğünden daha iyi görünüyordu ve sesi daha iyi çıkıyordu.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
okay

Tom did okay on the test. - Tom sınavda iyi yaptı.

I think I’m going to be okay. - Sanırım iyi olacağım.

iyi
OK, OK
iyi
agree

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

iyi
bonzer
iyi
whole

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

Karam is the best student in the whole school. - Karam, bütün okuldaki en iyi öğrencidir.

iyi
vintage
iyi
enviable
iyi
favorable

Attendance should be good provided the weather is favorable. - Hava güzel olması koşuluyla, katılım iyi olmalı.

iyi
{f} luxuriate
iyileşmek
to get better, improve
iyileşmek
{f} recruit
iyileşmek
return to health
iyileşmek
be recovered from
zihinsel iyileşme
(Tıp,Pisikoloji, Ruhbilim) mental healing
çabuk iyileşme özelliği
resilience
Türkçe - Türkçe
İyileşmek işi
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
iyi
bih
iyileşmek
İyi duruma gelmek
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salah bulmak: "İyileşmek için en küçük bir gayret göstermiyorsun."- N. Cumalı
iyileşmek
Hastalıktan kurtulmak, sağlığı yerine gelmek, salâh bulmak
İyi
(Hukuk) BONUS
İyileşmek
kapanmak
iyileşme