The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
His salary enables him to live in comfort.
- Maaşı onun konfor içinde yaşamasını sağlar.
The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe.
- Eurail geçişi, Avrupa'da sınırsız seyahat imkanı sağlar.
A true democracy allows free speech.
- Gerçek demokrasi ücretsiz konuşma sağlar.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
Did the error occur right from the start or later on? - When?
- Hata baştan sağda mı yoksa sonradan mı meydana geldi? - Ne zaman?
Is the snake alive or dead?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
Tom escaped the gun battle alive and well.
- Tom silahlı çatışmadan sağ salim kaçtı.
I am able to provide food and clothes for my family.
- Ben ailem için yiyecek ve giyecekler sağlayabilirim.
If an Icelandic sentence has a translation in English, and the English sentence has a translation in Swahili, then indirectly, this will provide a Swahili translation for the Icelandic sentence.
- İzlandaca bir cümlenin İngilizce bir çevirisi varsa ve İngilizce cümlenin Svahilice bir çevirisi varsa, daha sonra bu, dolaylı olarak İzlandaca cümle için Svahilice bir çeviri sağlayacaktır.
In America cars drive on the right side of the road.
- Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
The rightmost lane is now under construction.
- En sağdaki şerit yapım aşamasındadır.
The air by the sea is pure and healthy.
- Deniz havası saf ve sağlıklıdır.
He makes a living as a salesman.
- Bir satıcı olarak geçimini sağlıyor.
Tom drives a truck for a living.
- Tom geçimini sağlamak için bir kamyon sürmektedir.
The Great Lakes supply drinking water.
- The Great Lakes içme suyu sağlar.
Supply me with this information as soon as possible.
- En kısa sürede bana bu bilgiyi sağlayın.
I have a large family to provide for.
- Geçimini sağlayacak büyük bir ailem var.
He is unable to provide for his family.
- O, ailesinin geçimini sağlayamaz.
She provided for her old age.
- Onun yaşlılığında geçimini sağladı.
He provided them with food.
- O, onlara yiyecek sağladı.
Japanese companies generally provide their employees with uniforms.
- Japon şirketleri genellikle çalışanlarına üniforma sağlar.
The company provides health care and life insurance benefits for all of its employees.
- Şirket tüm çalışanları için sağlık bakımı ve hayat sigortası avantajları sağlar.
They were accused of supplying arms to terrorists.
- Onlar teröristlere silah sağlamakla suçlandılar.
Tom has something in his right hand.
- Tom'un sağ elinde bir şeyi var.
Tom caught the ball with his right hand.
- Tom topu sağ eli ile yakaladı.
I have a right wing neighbor.
- Sağ görüşlü bir komşum var.
Sami fired right into Layla's head.
- Sami, Leyla'nın kafasının sağına doğru ateş etti.
Tom used to sit on my right in science class.
- Tom fen sınıfımda sağ tarafımda otururdu.
All people shall have the right to maintain the minimum standards of wholesome and cultured living.
- Tüm insanlar sağlıklı ve kültürlü yaşam minimum standartlarını koruma hakkına sahip olacaktır.
I don't think it's very healthy to cut out whole groups of foods like fats.
- Yağlar gibi komple bir yiyecek grubunu kesmeyi çok sağlıklı bulmuyorum.
The cow supplies us with milk.
- İnek bize süt sağlamaktadır.
This lake supplies our city with water.
- Bu göl kentimize su sağlamaktadır.
The property left him by his father enables him to live in comfort.
- Babası tarafından ona bırakılan servet onun rahat bir şekilde yaşamasını sağlar.
This bird's large wings enable it to fly very fast.
- Bu kuşun büyük kanatları onun çok hızlı uçmasını sağlar.