Daha genç kuşak şeylere farklı şekilde bakar.
- The younger generation looks at things differently.
Daha genç günlerimize geri dönüş yoktur.
- There is no returning to our younger days.
Lucy'nin annesi, ona küçük kız kardeşine bakmasını söyledi.
- Lucy's mother told her to take care of her younger sister.
Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
- My younger brother is watching TV.
John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
- John is not as old as Bill; he is much younger.
O, ondan iki yaş daha gençtir.
- She's two years younger than him.
O genç ama deneyimli.
- He is young, but experienced.
O sağlam genç bir adam.
- He is a robust young man.
Kanguruların yavrularını taşımak için garip bir yöntemi var.
- Kangaroos have a strange method of carrying their young.
Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine balıklar yumurtalarını terk eder.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
Küçük erkek kardeşim TV izliyor.
- My younger brother is watching TV.
O, benden beş yaş küçük.
- He is five years younger than me.
Kanguruların yavrularını taşımak için garip bir yöntemi var.
- Kangaroos have a strange method of carrying their young.
Yavrularını besleyen ve barındıran kuşların aksine balıklar yumurtalarını terk eder.
- Unlike birds, which feed and shelter their young, fish abandon their eggs.
Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
- It's easier to learn a new language when you are young.
Genç hayvanlar hızla yeni bir çevreye uyum sağlarlar.
- Young animals adapt quickly to a new environment.
Yaşça kendinden küçük olanlara tepeden bakar.
- He is haughty to his juniors.
O benden beş yıl daha küçük.
- She is five years junior to me.
Gençler, kendilerini bir şeye yaşlı insanlardan daha çabuk adapte ederler.
- Young people adapt themselves to something sooner than old people.
Onun CD'leri gençler tarafından satın alınmıyor.
- Her CDs are not bought by young people.
Gençlik günlerimde, ben de onu düşündüm.
- I thought that as well, in my younger days.
Mektup bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- The letter reminds me of my young days.
Sam Tom'dan iki yaş küçük.
- Sam is two years younger than Tom.
O, benden beş yaş küçük.
- He is five years younger than me.
Genç, neden birlikte bir gruba girmiyoruz?
- Junior, why don't we go into a group together?
My grandmother is a very active woman and is quite young for her age.
The lion caught a gnu to feed its young.
... the three countries where it’s been studied in detail, spend more than younger households ...
... ever release some of those songs that you wrote especially when you were younger, like ...