Now they will say that they've found the culprits.
- Şimdi suçluları bulduklarını söyleyecekler.
Not all police investigations necessarily lead to the arrest of a culprit.
- Tüm polis soruşturmaları mutlaka bir suçlu tutuklanmasına yol açmaz.
He was found guilty of murder.
- O cinayetten suçlu bulundu.
He is guilty of murder.
- O cinayetten suçludur.
For all I know, he's a criminal.
- Bildiğim kadarıyla o bir suçludur.
The police treated Tom like a common criminal.
- Polis Tom'a sıradan bir suçlu gibi davrandı.
According to what she said, he's culpable.
- Onun söylediğine göre o suçlu.
He is guilty of stealing.
- O çalmaktan suçludur.
He was found guilty of murder.
- O cinayetten suçlu bulundu.
Do you think the accused is really guilty of the crime?
- Sanığın gerçekten suçtan suçlu olduğunu düşünüyor musunuz?
Sami was an accused sex offender.
- Sami cinsel suçlu olmakla suçlandı.
Tom was convicted of first-degree murder.
- Tom birinci dereceden cinayetten suçlu bulundu.
Tom was convicted in 2013 for his wife's murder.
- Tom karısını öldürdüğü için 2013 yılında suçlu bulunmuştu.
I was convinced that he was guilty.
- Onun suçlu olduğuna ikna edildim.
He confessed that he was guilty.
- O, suçlu olduğunu itiraf etti.
An offender escaped from a prison.
- Bir suçlu hapisten kaçtı.
They've arrested a known previous offender.
- Onlar aranan bir suçluyu tutukladılar.
Tom is a convicted felon.
- Tom hüküm giymiş bir suçlu.
The police set out to solve the crime.
- Polis, suçu çözmek için yola çıktı.
Slavery is a crime against humanity.
- Kölelik, insanlık dışı bir suçtur.
All human offenses are the result of a lack of love.
- Tüm insanlık suçları sevgiden yoksunluğun bir sonucudur.
He was unaware of the enormity of the offense.
- Suçun iğrençliğinden habersizdi.
I don't blame you for the accident; it was not your fault.
- Kaza için seni suçlamıyorum, senin hatan değildi.
She consented to take the blame.
- Suçu üstlenmeye razı oldu.
To err is human. To blame somebody else for your errors is even more human.
- Hatasız kul olmaz. hataların için başka birini suçlamak daha insanidir.
Don't blame him for the error.
- Hata için onu suçlamayın.
Tom is wrong to lay the blame on Mary.
- Tom suçu Mary'ye yüklediği için hatalıdır.
They blamed themselves for being wrong.
- Hata olduğu için kendilerini suçladılar.
Was he, in fact, guilty of wrongdoing?
- Aslında o haksızlıktan dolayı suçlu muydu?
Sami committed an offence.
- Sami bir suç işlemişti.
Such an offence is punished by a fine and/or imprisonment.
- Böyle bir suç ceza ve / veya hapis ile cezalandırılır.
He convinced me that it was not his fault.
- Onun onun suçu olmadığına beni ikna etti.
You always excuse your faults by blaming others.
- Diğerleri suçlayarak her zaman hatalarını mazur görüyorsun.
In Singapore, one way to punish criminals is to whip them.
- Singapur'da suçluları cezalandırmanın bir yolu da onları kırbaçlamaktır.
You're guilty as sin.
- Yüzüne bakılmayacak kadar suçlusun.
It was an inside job.
- İçeriden birinin yardımıyla işlenmiş bir suçtu.
An attorney's job is proving that his client is innocent.
- Bir avukatın işi müvekkilinin suçsuz olduğunu kanıtlamaktadır.
Sami was an accused sex offender.
- Sami cinsel suçlu olmakla suçlandı.
He was guilty of making a mistake.
- O, bir hata yapmaktan suçluydu.
I'm afraid he will never admit his guilt.
- Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.
The increase in juvenile delinquency is a serious problem.
- Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.
What you're doing right now is a felony.
- Şu anda yaptığın şey bir suç.
Have you ever been convicted of a felony?
- Sen hiç bir suçtan mahkum edildin mi?
Rape is a horrible crime.
- Tecavüz korkunç bir suçtur.
Rape and sexual assault are crimes of violence.
- Tecavüz ve cinsel taciz şiddet suçlarıdır.
Cürüm nispeti mütemadiyen fazlalaşıyor.
- Suç oranı sürekli olarak artıyor.