Tom is decisive, isn't he?
- Tom kararlı, değil mi?
I'm not decisive enough.
- Yeterince kararlı değilim.
Tom isn't a stable person.
- Tom kararlı bir kişi değil.
The government of that country is now stable.
- O ülkenin hükümeti atık kararlı.
Then I'm Conservative too, said Anne decidedly.
- O zaman ben de Muhafazakarım dedi Anne kararlı bir şekilde.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Even if it takes me ten years, I am determined to accomplish the job.
- On yılımı alsa bile, işi başarmaya kararlıyım.
I am determined to give up smoking.
- Sigara içmeyi bırakmaya kararlıyım.
You mustn't sell Green Gables, said Anne resolutely.
- Anne kararlı bir şekilde Green Gables'ı satmamalısın dedi.
I think I'm resolute.
- Kararlı olduğumu düşünüyorum.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
Tom seemed undeterred.
- Tom kararlı görünüyordu.
Anne steadfastly refused to confess.
- Anne itiraf etmeyi kararlılıkla reddetti.
Yes, replied Mary decisively.
- Mary kararlı bir biçimde Evet diye yanıtladı.
No, replied Tom decisively.
- Tom kararlı bir biçimde Hayır diye yanıtladı.
I made a decision to study abroad.
- Yurtdışında okumaya karar verdim.
Let's leave the decision to our teacher.
- Kararı öğretmenimize bırakalım.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
I admire your determination.
- Kararlılığına hayranım.
He was quite decided in his determination.
- O, niyetinde oldukça kararlıydı.
Tomorrow, the verdict for Tom will be announced.
- Yarın Tom için mahkeme kararı açıklanacak.
Tom showed no reaction to the verdict.
- Tom karara hiçbir tepki göstermedi.
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
I'm not changing my vote.
- Kararımı değiştirmiyorum.
I don't agree with your conclusions.
- Ben senin kararlarını onaylamıyorum.
Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
I've decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 cümle yazmaya karar verdim.
She resolved on going to college.
- O, üniversiteye gitmeye karar verdi.
He made a resolve to stop smoking.
- O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
The jealousy is starting to darken Tom's mind.
- Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.
The sky suddenly began to darken.
- Gökyüzü aniden kararmaya başladı.
Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
They're dimming the lights. The play is about to begin.
- Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
Were the sun to rise in the west, she would not change her resolution.
- Güneş batıdan doğsada, o kararından vazgeçmez.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
Suddenly, the clouds darkened the sky.
- Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
Quick judgements are dangerous.
- Hızlı kararlar tehlikelidir.
We can rely on his judgement.
- Biz onun kararına güvenebiliriz.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.