Throw a stick and watch the dog fetch it.
- Bir sopa at ve köpeğin onu alıp getirmesini izle.
He trained his dog to fetch the newspaper.
- Gazeteyi getirmesi için köpeğini eğitti.
Do I have to bring my son to your office?
- Oğlumu ofisinize getirmek zorunda mıyım?
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
Don't you want to get her back?
- Onu geri getirmek istemez misin?
I'll do anything to get Tom back.
- Tom'u geri getirmek için her şeyi yapacağım.
You should do your best to carry out your promises.
- Sözlerinizi yerine getirmek için elinizden gelenin en iyisini yapmalısınız.
Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir başka yürüyüş bizi kıyıya getirdi.
I've brought you a little something.
- Sana küçük bir şey getirdim.
In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon.
- Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.
Because we love you, we are updating Tatoeba to bring you a better user experience. See? We love you huh?
- Çünkü biz sizi seviyoruz, daha iyi bir kullanıcı deneyimi getirmek için Tatoeba'yı güncelleştiriyoruz. Gördünüz mü? Biz sizi seviyoruz ha?
It's important to unite as many workers as possible.
- Mümkün olduğunca çok sayıda işçiyi bir araya getirmek önemlidir.
The new law will bring about important changes in the educational system.
- Yeni yasa, eğitim sistemine önemli değişiklikler getirecektir.
This is like bringing water to the sea.
- Bu, denize su getirmek gibidir.
Sami was brought into the police station.
- Sami karakola getirildi.
Fadil was brought into the police station and questioned.
- Fadıl polis karakoluna getirildi ve sorgulandı.
Our international sales continue to grow, bringing the name of Toyo Computer into businesses world-wide.
- Uluslararası satışlarımız büyümeye, Toyo Computer adını dünya çapında iş dünyasına getirmeye devam ediyor.
Thanks for bringing me here.
- Beni buraya getirdiğiniz için teşekkürler.
Tom came to return a book he'd borrowed.
- Tom ödünç aldığı kitabı getirmek için geldi.