I have been anxious about my son's safety.
- Ben oğlumun güvenliği hakkında endişeliyim.
She was anxious about his health.
- O, onun sağlığı hakkında endişeliydi.
What are you concerned about?
- Ne hakkında endişelisin?
I'm concerned about Tom.
- Tom hakkında endişeliyim.
Grant was not worried about supplies.
- Grant, malzemeler konusunda endişeli değildi.
I was worried about his health.
- Ben onun sağlığı hakkında endişeliydim.
She was apprehensive about receiving criticism of her performance.
- O, performansı ile ilgili eleştiri alma hakkında endişeli.
You look apprehensive.
- Endişeli görünüyorsun.
Tom is preoccupied with his studies.
- Tom çalışmalarıyla endişeli.
Tom seemed preoccupied.
- Tom endişeli görünüyordu.
Tom looks somewhat nervous and apprehensive.
- Tom biraz sinirli ve endişeli görünüyor.
Their apprehensions were justified.
- Onların endişeleri haklı çıktı.
Your apprehensions were justified.
- Senin endişelerin haklı çıktı.
Tom tried to hide his anxiety.
- Tom endişesini saklamaya çalıştı.
He waited for his son with anxiety.
- (O) oğlunu endişeyle bekledi.
I am concerned for your health.
- Ben sizin sağlığınız için endişe duyuyorum.
I am very concerned about his health.
- Ben onun sağlığı hakkında endişe duyuyorum.
I'm worrying about your success.
- Başarın hakkında endişeleniyorum.
Don't worry. I'll stay with you.
- Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
Don't fret too much, okay?
- Çok fazla endişelenme, tamam mı?
I fear for Tom's safety.
- Tom'un güvenliği için endişe ediyorum.
How serious is Tom's sickness? - We should fear the worst.
- Tom'un hastalığı ne kadar ciddi? En kötü ihtimalmiş gibi endişelenmeliyiz.
Tom had no qualms at all about speaking in front of such a large audience.
- Tom'un böylesine büyük bir izleyicinin önünde konuşma hakkında hiç endişesi yoktu.
Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
- Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
Don't worry about Tom. He can take care of himself.
- Tom hakkında endişelenme. O kendine bakabilir.
This is deeply disquieting.
- Bu çok endişe verici.