apiece; each

listen to the pronunciation of apiece; each
Английский Язык - Турецкий язык

Определение apiece; each в Английский Язык Турецкий язык словарь

all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All those who take up the sword shall perish by the sword.

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar. - All of them are just here to pick up girls.

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

all
bütün

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi. - The news was all about the collapse of the Soviet Union.

Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır. - Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.

all
her biri

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Buradaki tüm ağaçları kesecek misin? - Are you going to cut down all the trees here?

all
alayı
all
tümü

Üzgünüm, mantıların tümü bitti. - I'm sorry, we're all out of manti.

Sıcak suyun tümünü kullanma. - Don't use all the hot water.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
Английский Язык - Английский Язык
all

The score was 30 all when the rain delay started.

apiece; each
Избранное