The moon rose above the clouds.
- Ay bulutların üzerinde kaldı.
We can see the tower above the trees.
- Biz ağaçların üzerindeki kuleyi görebiliyoruz.
When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
The blare of the radio burst upon our ears.
- Radyonun sesi kulaklarımızın üzerinde patladı.
I found this on the way to the supermarket.
- Ben bunu süpermarket yolu üzerinde buldum.
In the Tokyo stock market, stocks of about 450 companies are traded over the counter.
- Tokyo borsasında, aşağı yukarı 450 şirketin hisse senetleri sayaç üzerinde işlem gördü.
Lech Wałęsa jumped over the shipyard fence in 1980.
- Lech Wałęsa 1980'de tersane çitinin üzerinden atladı.
There is an apple on the table.
- Masanın üzerinde bir elma var.
There is one apple on the desk.
- Sıranın üzerinde bir elma var.
He went to the beach, and looked far across the sea toward the horizon.
- O plaja gitti, ve denizin üzerinden ufka doğru baktı.
He reached across the table and shook my hand.
- Masanın üzerinden uzandı ve elimi sıktı.
She fell asleep with her sweater on.
- Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table.
- Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.
It has my name on it.
- Onun üzerinde adım var.
After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, onlar nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerinde durdurdular.
Tom advised Mary to take some time to think over her options.
- Tom Mary'ye seçenekleri üzerinde düşünmek için biraz zaman almayı tavsiye etti.
We have to think over the plan.
- Plan üzerinde düşünmek zorundayız.
I'm going to speak to you with utmost candor so I want you to take everything I'm about to say at face value.
- Seninle son derece açık yüreklilikle konuşacağım bu yüzden söyleyeceğim her şeyi üzerinde yazılı değerden almanı istiyorum.
Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
Tom focuses on the positive and doesn't dwell on the negative.
- Tom pozitif üzerinde odaklanır ve negatif üzerinde durmaz.
Kedi masanın üstünde.
- Kedi masanın üzerinde.
Ekmek masanın üstünde.
- Ekmek masanın üzerinde.