kadar

listen to the pronunciation of kadar
Türkçe - İngilizce
as well as

He teaches mathematics as well as English. - O, İngilizce öğrettiği kadar matematik de öğretiyor.

The rich have trouble as well as the poor. - Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.

as as
as near as
as big as

I am about as big as my father now. - Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.

The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration. - Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.

as much

I will help as much as I can. - Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.

As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships. - Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.

so as

The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked! - İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.

Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. - Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.

something like

How much would you pay for something like this? - Böyle bir şey için ne kadar öderdin?

I'm too old to do something like that. - Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.

or so

However hard you may study, you can't master English in a year or so. - Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.

I expect to stay in Boston a day or so. - Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.

insomuch as
some

All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive. - Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen.

He was kind enough to lend me some money. - Bana biraz ödünç para verecek kadar nazikti.

amount

What is the total amount of money you spent? - Harcadığın para toplam ne kadar?

The larger the amount of silver, the larger the amount of corruption. - Gümüş paranın miktarı ne kadar büyük olursa, rüşvet o kadar büyük olur.

as much ... as
degre

She can be trusted to some degree. - Ona bir dereceye kadar güvenilebilir.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

amounting
as... as
about

The population of China is about eight times as large as that of Japan. - Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.

Don't worry about money so much. - Para için o kadar çok kaygılanma.

degree

The suspect was given the third degree until he confessed his crime. - Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.

To what degree can we trust him? - Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?

proportion
it's as if, consider that: Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum. Thanks; consider me as having drunk a cup just the same
up to

My son can count up to a hundred now. - Oğlum şu an yüze kadar sayabiliyor.

My son can already count up to one hundred. - Oğlum şimdiden yüze kadar sayabiliyor.

about, approximately: On kişi kadar geldi. About ten people came. ... şu
as much as

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

The news surprised him as much as it did me. - Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.

more than, over: yüz şu kadar ağaç over a hundred trees
as
inasmuch as
up to, as far as (a place); until, up to (a time); by (a time); within (a time)
until

She had lived in Hiroshima until she was ten. - On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.

I had never seen a panda until I went to China. - Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.

as ... as; as big as; as much as; until, till, by; up to; to; as far as; about, or so, something like; amount, degre
so
as much as: O yapabildiği kadar yaptı. She did as much as she could
(süre) by
as ... as: fil kadar büyük as big as an elephant
amount; much: O kadar ver. Give that amount
so ... (that): O kadar üzüldü ki .... She was so sad that
pending
till

He worked from morning till night. - O, sabahtan akşama kadar çalıştı.

She didn't know the information till she met him. - Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.

so long as

Three people can keep a secret so long as two of them are dead. - Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.

Her hair was so long as to reach the floor. - Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.

as far as

Try to do so as far as the station. - İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.

We walked as far as 6 kilometers. - Biz 6 kilometre kadar yürüdük.

up to the
untill
as many

Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can. - O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.

She has as many stamps as I. - O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.

as ... as
to from
while

Read as many books as you can while you are a student. - Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.

Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk. - Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum.

to
upto
up
when

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination. - Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.

-e kadar
till
kadar güçlü
as strong as
kadar düzenli
as regular as
kadar süre
by
kadar çirkin
as ugly as
kadar çılgın
as mad as
kadar özgür
as free as
kadar az
as few as
kadar durmak yok
no stopping till
kadar olmak
it's as if, consider that - "Sağ olunuz, bir fincan içmiş kadar oldum." - "Thanks; consider me as having drunk a cup just the same."
kadar güvenilir
as secure as
kadar ileri gitmek
go too far
Kafdağı'na kadar
1. to the ends of the earth. 2. to the bitter end
kahvaltı dahil bir gecelik ne kadar
How much for a night including breakfast
kahvaltı dahil bir oda ne kadar
How much for a room including breakfast
kanının son damlasına kadar
to the bitter end
kapı kadar
huge, enormous
kapıya kadar geçirmek
show out
kapıya kadar geçirmek
show smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
see smb. to the door
kapıya kadar geçirmek
to see sb out
kapıya kadar uğurlamak
to show sb out
karavan için ücretiniz ne kadar
What is the charge for a trailer
kart gönderme posta ücreti ne kadar
What's the postage on a postcard
kazık kadar
lanky, gangly, huge
kazık kadar
(person) who's grown up (but still behaves childishly)
kaşık kadar emaciated
(face)
-e kadar
by the time
ağzına kadar dolu olmak
brim
başından sonuna kadar
all the way
bu kadar
this

She'd never been this frightened before. - O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.

Never be this late again. - Asla tekrar bu kadar geç kalma.

yeteri kadar
enough

Mom was innocent enough to ask him: Would you like any more beer? - Annem yeteri kadar masum bir halde Biraz daha bira ister misin? diye sordu.

I had enough time, so I didn't need to hurry. - Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.

-e kadar
through
-e kadar
until
-e kadar
down to
-e kadar
to
-ye kadar
until
bu kadar
that's it

I believe that's it for now. - Şimdilik bu kadar olduğuna inanıyorum.

That's it. I've done everything I can. - Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.

bu kadar
that

See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much. - Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.

That's enough. I don't want any more. - Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.

e kadar
by the time
e kadar
(Havacılık) through
hepsi bu kadar teşekkürler
that's all
inceye kadar
until
nereye kadar?
how far

How far do I have to go? - Nereye kadar gitmek zorundayız?

How far are you willing to take this? - Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?

yeteri kadar
sufficiently
-e kadar
up to
ardına kadar
wide

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

Fadil found the door wide open. - Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.

ardına kadar açık
wide

Fadil found the door wide open. - Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.

Keep your eyes wide open! - Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.

-den -e kadar
from to
-e kadar
up
-e kadar
by
-e kadar
thru
-e kadar
as well as
-e kadar
pending
-e kadar
as far as
bacak kadar
squat
bacak kadar
very short
bacak kadar
tiny
bit kadar
tiny
bit kadar
very small
bu kadar
this thing
bu kadar
that much

Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much. - Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.

How did you get that much money? - Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?

bu kadar
this quantity
bu kadar
such

Stop being such dolts. - Bu kadar aptal olmayı bırak.

Why did you buy such an expensive dictionary? - Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?

bu kadar
is that all
dibine kadar gömülmek
(deyim) entangle with
dize kadar
(deyim) knee-deep
e kadar
(Havacılık) up
e kadar
(Havacılık) thru
e kadar
down to
e kadar giden
date back
elden geldiği kadar
with might and main
elinden geldiği kadar çabuk
as fast as he could lick
en ince ayrıntısına kadar
blow-by-blow
en ince detayına kadar
in depth
en ince noktasına kadar
up to the mark
eve kadar optik lif
(Bilgisayar,İnşaat) fiber to the home
hepsi bu kadar
that's all
herkes kadar iyi
(deyim) with the best of them
mümkün olduğu kadar
all the way
mümkün olduğu kadar erken
as early as possible
mümkün olduğu kadar yakın
as near as possible
mümkün olduğu kadar çabuk
as soon as
mümkün olduğu kadar çok
as much as possible
ne kadar
how long

How long does the airport bus take to the airport? - Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?

How long did they live in England? - Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?

ne kadar süre
how long

Tom asked me how long my parents had been married before they separated. - Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.

How long did they live in England? - Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?

parmak kadar
small
ta -e kadar
clear to
tepeden tırnağa kadar
from head to toe
tepeden tırnağa kadar
from head to foot
yeteri kadar vermemek
stint
yeteri kadar çok
substantially
yeterli kadar
sufficiently
yeterli kadar
adequately
yeterli kadar
sufficient
yolun sonuna kadar
all the way
zerre kadar
a modicum of
zerre kadar
in the slightest degree
zerre kadar
(Dilbilim) at all
zerre kadar
shadow of
zerre kadar
not at all
zerre kadar değil
not in the least
zerre kadar şüphe kalmamak
without a shadow of a doubt
ne kadar uzun
how long

How long is this pencil? - Bu kalem ne kadar uzundur?

How long is the Golden Gate Bridge? - Golden Gate Bridge ne kadar uzunluktadır?

-a kadar
-Up
Yalancının mumu yatsıya kadar yanar
(Atasözü) Cheats never prosper
akıl almayacak kadar çok
as much as you can't even imagine
avuç içi kadar
palms up
bir dereceye kadar
certain extent
bu ne kadar
How much of this
cehenneme kadar yolun var
go to hell
en ince ayrıntısına kadar, etraflıca
thoroughly, thoroughly
ne kadar
how

She told me how it was wrong to steal. - O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.

How far away is the airport? - Havaalanı ne kadar uzak?

ne kadar yazık
What a shame!
ne kadar çok
how much
pek o kadar değil
Not so much
sonrasına kadar
Until after
sonuna kadar
end

The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week. - Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.

Never give up till the very end. - Tam sonuna kadar vazgeçme.

öyle, o kadar, o derece
So, so, so deeply
şimdilik bu kadar
That's all for now
ne kadar erken o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çabuk olursa o kadar iyi
the sooner the better
ne kadar çok olursa o kadar iyi
the more the better
İngilizce - İngilizce
{i} family name
Türkçe - Türkçe
Denli: "Bu merdivenleri, yapıldığı günden beri bu kadar telaşla çıkmamışımdır."- Y. Z. Ortaç
Dek, değin
Miktarda, derecede: "İçinde biriken hayat bazen taşacak kadar çok oluyor."- H. E. Adıvar
Dek, değin: "Saat ona kadar sokaklarda gezdi."- P. Safa
Denli
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir
Büyüklüğünde, genişliğinde
Miktarda, derecede
Ölçüsünde, derecesinde: "Balıkçılıkta para vardır, ama dalgıçlık kadar da genç işidir."- S. F. Abasıyanık
Süre belirtir
Süre belirtir: "Bu minval üzere yedi ay kadar geçti, geçmedi."- R. H. Karay
Ölçüsünde, derecesinde
Gibi

Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun. - Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.

Gibi: "İstanbul'un balıkları kadar balıkçıları da hoştur."- S. F. Abasıyanık
Gösterme sıfatlarından biriyle bir sayıdan sonra geldiğinde kesinlikle belli olmayan bir niceliği belirtir: "Kantara'nın önünde yüz kadar düşman çadırı kurulmuştu."- F. R. Atay
ila
abdalın dostluğu köy görünceye kadar
(deyim) Çıkarı için yakınlık gösterip dostluk kuran kimse, beklediği yararı elde ettikten, işini yürütecek başka yollar bulduktan sonra sizinle olan ilişkisini keser
İngilizce - Türkçe

kadar teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

till kadar
para çekmecesi, kasa
till kadar
(toprağı) sürmek, işlemek
kadar