Afganistan'ın başkenti Kabil'dir.
- Kabul is the capital of Afghanistan.
Kabil Afganistan'ın başkentidir.
- Kabul is Afghanistan's capital city.
He applied for admission to the riding club.
- Binicilik kulübüne kabul için başvurdu.
Admission to students only.
- Sadece öğrenciler kabul edilir.
Those customs found acceptance there.
- O gelenekler orada kabul görmüştür.
Tom gave an acceptance speech.
- Tom bir kabul konuşması yaptı.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
They agreed to work together.
- Birlikte çalışmayı kabul ettiler.
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
I accepted her invitation.
- Onun davetini kabul ettim.
Tom nodded in agreement.
- Tom başını sallayarak kabul etti.
An agreement acceptable to all parties was finally reached.
- Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.
Your request of this matter has been accepted.
- Bu konuyla ilgili rican kabul edildi.
In brief, you should have accepted the responsibility.
- Kısacası, sorumluluğu kabul etmeliydin.
I persuaded him into accepting the offer.
- Öneriyi kabul etmesi için onu ikna ettim.
Tom's body seems to be accepting the transplant.
- Tom'un vücudu nakli kabul edecek gibi görünüyor.
His achievements were acknowledged.
- Onun başarıları kabul edildi.
He acknowledged my presence with a nod.
- O, bir baş selamı ile varlığımı kabul etti.
All right. I'll accept your offer.
- Tamam, önerinizi kabul edeceğim.
She made a wonderful speech at her friend's wedding reception.
- O, arkadaşının düğün kabulünde harika bir konuşma yaptı.
Tom was given a warm reception.
- Tom'a sıcak bir kabul verildi.
He admitted having done wrong.
- O, yanlış yaptığını kabul etti.
We agreed that something must be done.
- Biz bir şey yapılması gerektiğini kabul ettik.
I also use this study for receiving guests.
- Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.
The treaty was approved.
- Antlaşma kabul edildi.
I don't think Tom would approve.
- Tom'un kabul edeceğini sanmıyorum.
Tom gave Mary a thumbs up.
- Tom Mary'yi kabul etti.