iz

listen to the pronunciation of iz
Türkçe - İngilizce
{i} trail
{i} track
{i} trace
streak
{i} impression
footprint
suggestion
kenning
{i} mark
{i} clue
{i} smack
{i} touch
rutting
token
hound
path
(Otomotiv) tracking
furrow
stamp
chip
strain
footing
print
indication
smell
tracings
trace to
scar
ichno
ghost
trace, mark, evidence, clue
taint
footprint, track
inkling
trace , track , trail
suspicion
(Geometri) trace
stigma
evidence
odour [Brit.]
birthmark
impress
tincture
odor
dint
hint
ray
clew
shadow
trace, trail, track; print, mark
sign
tinge
pockmark
spoor
{i} vestige
spark
{i} wheal
{i} wale
{i} shades
{i} weal
{i} odour
{i} imprint
sling
iz sürmek
trace
iz bırakmak
{f} impress
iz bırakmak
scar
izler
{i} remains
iz bırakmak
track
iz bırakmak
etch
iz sürmek
trail
iz bırakmak
mark

Everyone wants to leave a mark. - Herkes bir iz bırakmak ister.

I want to leave a mark. - Bir iz bırakmak istiyorum.

iz sürmek
blaze a trail
izler
marks

There are teeth marks on the end of that pencil. - O kalemin ucunda diş izleri var.

The pregnancy left her with stretch marks. - Gebelik onu gerilme izleriyle bıraktı.

iz bırakmak
leave a scar
iz sürmek
blaze a, the trail
izler
traces

Traces of soap were found in the victim's lungs. I suppose they drowned her in the bath. - Kurbanın akciğerlerinde sabun izleri bulundu. Sanırım onlar onu banyoda boğdular.

The police didn't find anyone's traces. - Polis kimsenin izlerini bulmadı.

İz bırakmak
leave a streak
iz bırakmak
leave behind
iz bırakmak
(ciltte) pit
iz bırakmak
leave trace
iz sürmek
spoor
iz sürmek
scent
iz sürmek
to trail, to trace
iz sürmek
scent out
iz sürmek
to follow a trail
iz sürmek
hound
iz sürmek
sleuth
izler
footprints

Footprints were left on the floor. - Yerde ayak izleri bırakılmıştı.

The footprints continued down to the river. - Ayak izleri nehire kadar devam ediyordu.

İz
military

Tom liked to watch military documentaries. - Tom, askeri belgeselleri izlemekten hoşlandı.

İngilizce - İngilizce
2-letter shorthand for Iraq
(v) 3rd person singular form of the verb "to be"
Türkçe - Türkçe
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alamet: "Nihayet bir dönemeçte izlerin sahibini gördüm."- S. F. Abasıyanık
Bir olay, bir durum veya yaşayıştan geride kalan belirti, eser
Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti
Bir şeyin geçtiği veya önce bulunduğu yerde bıraktığı belirti, nişan, alâmet
Bir düzlemin başka bir düzlemle veya bir doğru ile kesişmesinden doğan ara kesit
Bir şeyin dokunmasıyla geride kalan belirti: "Yüzünde birtakım diş ve tırnak izleri vardı."- Y. K. Karaosmanoğlu
Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti, ip ucu, emare
Yeşim Ustaoğlu'nun bir filmi(1993)
Nişan
Bir olay veya bir durumdan geride kalan belirti
İZ
(Osmanlı Dönemi) (İZİN) "Hem, vakt, yevm, hîn" gibi kelimelerden sonra ek olarak kullanılır. Meselâ: Hîneizin: O vakit ki. Yevmeizin: O gün ki, kelimelerinde olduğu gibi
İZ
(Osmanlı Dönemi) Mâzi fiillerinden evvel "iz" gelirse: İzküntü muallimen: Muallim olduğum zaman mânasına geliyor. (iz) Yazılmasa mânası, muallim idim olur
İz
(Osmanlı Dönemi)
İz
çığır
İz
(Osmanlı Dönemi) KÜVR
İz
yer
İz
cızık
İz bırakmak
yer etmek
iz