yakışıklı

listen to the pronunciation of yakışıklı
Turkish - English
handsome

Felicja is married to a handsome man called Lazarz. - Felicja, Łazarz adında yakışıklı bir adamla evli.

Felicja's children think that their father Lazarz is more handsome than Justin Bieber. - Felicja'nın çocukları, babaları Łazarz'ın Justin Bieber'dan daha yakışıklı olduğunu düşünüyorlar.

smart

He's smart, handsome and polite. - O akıllı, yakışıklı ve kibardır.

My boyfriend is smart, handsome, and friendly too. - Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.

comely
sightly
shapely
well favored
good looking

Tom plays in a band, and is very good looking. - Tom bir grupta çalıyor ve çok yakışıklı.

The transfer student in the other class is a super good looking guy. - Diğer sınıftaki nakil öğrenci süper yakışıklı bir tiptir.

handsome, good-looking (man)
well favoured [Brit.]
handsome, good-looking
personable
stunner
fine looking
goodlooking
brave
goodly
good-looking

He's a good-looking guy. - O yakışıklı bir adam.

Tom is an extremely good-looking man. - Tom son derece yakışıklı bir adam.

{s} well favoured
yakışıklı genç
Adonis
yakışıklı adam
handsome man
çok yakışıklı
very handsome
rüyada görülen yakışıklı erkek
sheik
rüyada görülen yakışıklı erkek
sheikh
uzun boylu ve yakışıklı
clean limbed
çok yakışıklı genç
Apollo
Turkish - Turkish
Güzel, gösterişli (erkek): "Genç bir adamdır, ama hiç de yakışıklı sayılmaz."- Y. K. Karaosmanoğlu
Güzel, gösterişli
(Osmanlı Dönemi) MEVZUN
yordamlı
English - Turkish
dasein teoremi
yakışıklı
Favorites