yüzme

listen to the pronunciation of yüzme
Turkish - English
swimming

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

swim

When I was a child, I often went swimming in the sea. - Ben bir çocukken çoğu zaman denizde yüzmeye gittim.

In swimming pools, water is continuously pumped through a filter. - Yüzme havuzlarında, su sürekli olarak filtrelerden pompalanır.

natation
swim, swimming; floating
natatory
flotage
floating, flotation
bathing
flotation
swimming, natation
floating

Dan's body was floating in the swimming pool. - Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.

buoyancy
float

An apple floats in water, but not a pear. - Bir elma suda yüzer ama bir armut yüzmez.

Dan's body was floating in the swimming pool. - Dan'ın ceseti yüzme havuzunda yüzüyordu.

bathe

Bathers in Argentina were attacked by piranhas. - Arjantin'de yüzmeye gidenler piranhalar tarafından saldırıya uğradı.

yüzmek
swim

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

That river is dangerous to swim in. - Bu nehir içinde yüzmek için tehlikelidir.

yüz
hundred

This is a three-star hotel; three hundred dollars a night. - Burası üç yıldızlı bir oteldir; bir gece üç yüz dolardır.

When angry, count ten; when very angry, a hundred. - Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.

yüz
face

Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering. - Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.

I don't want to see your faces. - Yüzlerinizi görmek istemiyorum.

yüzme öğretmeni
swimming teacher
yüzme bilmemek
swim like a brick
yüzme gücü
flotage
yüzme havuzu
swimming pool, swimming bath
yüzme havuzu
lido
yüzme havuzu
natatorium
yüzme kesesi
sound
yüzme kesesi
float
yüzme kesesi
airbladder
yüzme kollukları
water wings
yüzme merkezi
metacenter
yüzme organı
swimmer
yüzme yeleği
air jacket
yüzme yeteneği
buoyancy
yüz
front

Tom has bad eyes, so he always sits in the very front of the classroom. - Tom'un kötü gözleri var bu yüzden o her zaman sınıfın çok önüne oturur.

Tom could hear a commotion in front of his house, so he went outside to see what was happening. - Tom evinin önünde bir kargaşa duyabiliyordu, bu yüzden neler olduğunu görmek için dışarı çıktı.

yüz
countenance
kapalı yüzme havuzu
indoor swimming pool
yüz
facial

Her facial expression was more sour than a lemon. - Onun yüz ifadesi bir limondan daha ekşiydi.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
one hundred

One hundred, two hundred, three hundred, four hundred, five hundred, six hundred, seven hundred, eight hundred, nine hundred, one thousand. - Yüz, iki yüz, üç yüz, dört yüz, beş yüz, altı yüz, yedi yüz, sekiz yüz, dokuz yüz, bin.

Cancer is not one but more than one hundred distinct diseases. - Kanser tek değil fakat yüzlerce farklı hastalıklardan biridir.

yüz
cheek

My brother got cheeky. - Erkek kardeşim yüzsüzleşti.

Gluteus Maximus was one of the cheekiest Roman emperors. - Gluteus Maximus, en yüzsüz Roma imparatorlarından biriydi.

yüz
obverse
yüz
cast of features
yüzmek
float

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüzmek
{f} ride
deri yüzme
(Gıda) skinning
yüz
frontage
yüz
feature

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

yüz
figure

The most important figure of mathematics of the nineteenth century is, undoubtedly, Gauss. - On dokuzuncu yüzyılın matematiğinin en önemli figürü kesinlikle, Gauss.

I figured Tom wasn't going to go, so I went. - Tom'un gitmeyeceğini düşündüm, bu yüzden ben gittim.

yüz
impudence
yüz
(Arkeoloji) façade
yüz
face side
yüz
features

Tom's facial features and mannerisms are very much like those of his father. - Tom'un yüz hatları ve tavırları babasınına çok benzer.

He has really soft facial features. - O gerçekten yumuşak yüz hatlarına sahip.

yüz
facade
yüz
frostbite
yüz
(Bilgisayar) sides

No matter how flat you make a pancake, it always has two sides. - Bir gözlemeyi ne kadar düz yaparsanız yapın, onun her zaman iki yüzü vardır.

Econony and quality are not opposites, but rather two sides of the same coin. - Ekonomi ve kalite karşıt değildir, aynı madalyonun iki yüzüdür.

yüz
(Teknik,Tekstil) good side
yüzmek
skin

After you kill the sheep, you'll have to skin it. - Koyunu öldürdükten sonra onun derisini yüzmek zorunda kalacaksın.

zorunlu yüzme
(Denizbilim) forced swimming
yüz
visage

Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust. - Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.

yüz
swam

She swam across the river. - O, nehri yüzerek geçti.

Ann swam across the river. - Ann nehrin karşı tarafına yüzdü.

yüz
puss
yüz
{f} swim

I don't know how to swim. - Nasıl yüzeceğimi bilmiyorum.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüz
{f} swum

He had not swum more than a few yards before one of the skulking ground sharks had him fast by the upper part of the thigh. - Saklanan zemin köpek balıklarından biri onu uyluğun üst kısmından hızla yakalamadan önce o birkaç yardadan daha fazla yüzmemişti.

He is the only American to have swum the English Channel. - O, İngiliz Kanalında yüzmüş tek Amerikalı.

yüz
frontispiece
yüz
snoot
yüz
{f} floating

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

A white cloud is floating in the blue summer sky. - Beyaz bir bulut mavi yaz gökyüzünde yüzüyordu.

yüz
physiognomy
yüz
side

Tom plunged into the water and swam to the other side. - Tom suya daldı ve diğer tarafa yüzdü.

There are two sides to every question. - Her öykünün bir de diğer yüzü vardır.

yüz
{f} swimming

It was such a hot day that we went swimming. - Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik.

John is in the swimming club. - John yüzme kulübündedir.

yüzmek
bathe
kurbağalama yüzme
Breaststroke Swimming
yüz
to face

You ought to face the stark reality. - Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.

Those selected will have to face extensive medical and psychological tests. - Seçilmiş olanlar kapsamlı tıbbi ve psikolojik testlerle yüzleşmek zorunda kalacak.

yüzmek
to swim

That river is dangerous to swim in. - Bu nehir içinde yüzmek için tehlikelidir.

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

açık yüzme havuzu
open air swimming pool
derisini yüzme
excoriation
kelebek stili yüzme
butterfly stroke
kişisel yüzme aracı
(Askeri) personal flotation device
krol yüzme
crawl
ritmik yüzme
synchronized swimming
senkronize yüzme
synchronized swimming
serbest yüzme
freestyle swimming
sırtüstü yüzme
backstroke
yan yüzme
sidestroke
yüz
sense of shame, shame: Sende hiç yüz yok mu? Have you no shame? Ne yüzle ondan böyle bir şey isteyebilirsin? How can you have the gall to ask her for such a thing?
yüz
face (the front, exposed, finished, dressed, or otherwise specially prepared surface of something): kumaşın yüzü the face of the cloth. dağın kuzey yüzü the north face of the mountain. binanın yüzü the building's façade. paltonun yüzü the outer side of the coat
yüz
cloth which encloses the stuffing of a cushion or pillow, case; mattress ticking; cloth used to cover a chair or sofa, upholstery, upholstering
yüz
face (of a person or animal)
yüz
face, mug; (bina) façade; (para, madalya, vb.) obverse; surface; impudence, cheek; facial
yüz
phiz
yüz
hecto
yüz
cutting edge, face (of a knife blade or other sharp tool)
yüz
side: ırmağın öte yüzünde on the other side of the river. problemin bu yüzü this aspect of the problem
yüz
kisser
yüz
surface: suyun yüzü the surface of the water
yüz
mien
yüz
dial

Strictly speaking, Chinese consists of hundreds of dialects. - Aslına bakarsan, Çinçe yüzlerce lehçeden oluşur.

yüz
fivescore
yüz
brow
yüz
{f} float

The boat was broken by the floating ice. - Tekne yüzen bir buz tarafından parçalandı.

The substance is light enough to float on the water. - Bu nesne su üzerinde yüzmek için yeterince hafif.

yüz
favor

Eugenia shared with us her favorite oils for cleaning the face and protecting the skin. - Eugenia yüzü temizlemek ve cildi korumak için en sevdiği yağları bizimle paylaştı.

She didn't want to drink alcoholic drinks every day. However, beer is her favorite drink, so she drinks non-alcoholic beer every day. - Alkollü içkileri her gün içmek istemiyordu. Fakat bira onun sevdiği içkisidir, bu yüzden o her gün alkolsüz bira içiyor.

yüzmek
flinch
yüzmek
to swim, to bathe; to float; to wallow
yüzmek
strike out
yüzmek
/içinde/ (for a garment) to be much too big for one, swallow one: Bu paltonun içinde yüzüyorum. This coat swallows me
yüzmek
to float (on water or in the air)
yüzmek
/içinde/ to wallow in, swim in: Servet içinde yüzüyor. He's wallowing in wealth
yüzmek
/içinde/ to be covered with, be thickly coated with, be thick with: Kitaplar toz içinde yüzüyor. The books are thick with dust
yüzmek
shave
yüzmek
go for a swim
Turkish - Turkish
Yüzmek (I, II) işi
(Osmanlı Dönemi) AŞNA
(Osmanlı Dönemi) AVEMEN
yüzme havuzu
Spor, sağlık ve eğlence amacıyla yapılmış, belirli derinlikleri bulunan, suyla dolu olan yer
yüzme kesesi
Balıklarda, iç organların üzerinde bulunan ve su içinde balığın dengede durmasını sağlayan tek veya iki bölmeli balon biçiminde organ
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat: "Bir güzel çocuk yüzüyle gülümsüyor."- S. F. Abasıyanık
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı
yüz
Kesici araçlarda keskin kenar
yüz
Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, cephe
yüz
Yüzey, satıh
yüz
Bu sayıyı gösteren 100, C rakamlarının adı
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır: "Hikmet Beyin kurum ve edası, her zamankinden belki yüz kat üstündü."- S. M. Alus
Yüz
(Osmanlı Dönemi) LEÇ
Yüz
duluk
Yüz
beniz
Yüzmek
(Osmanlı Dönemi) HAMR
Yüzmek
(Osmanlı Dönemi) SAHF
kapalı yüzme havuzu
Kapalı bir mekân içine alınmış, suyu ısıtılan, yüzme sporunun yapıldığı havuz
yüz
Birinin görülegelen veya umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret
yüz
Nedeniyle, sebebiyle: "Bu yüzden Fuat Köprülü ile çatışmaya başlamışlardı gazetelerde."- Y. Z. Ortaç
yüz
On kere on, doksan dokuzdan bir artık olan
yüz
Yan, taraf
yüz
Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü
yüz
Doksan dokuzdan sonra gelen sayının adı ve bu sayıyı gösteren işaret, 100, C
yüz
Yapının cephesi
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm, sima, çehre, surat
yüz
Utanma
yüz
Yastığa geçirilen kılıf
yüz
Bir şeyin görünen bölümünde kullanılan kumaş
yüz
Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölüm
yüz
Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü
yüz
Nedeniyle, sebebiyle
yüz
Keskin kenar
yüz
Kez, kere kelimeleri ile birlikte kullanılarak yapılan işin çokluğunu abartmalı bir biçimde anlatır
yüz
Yapı cephesi
yüzmek
Kol, bacak, yüzgeç gibi organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak
yüzmek
Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak
yüzmek
Derisini çıkarmak, derisini soymak. Çok para istemek
yüzmek
Bir sıvının yüzeyinde batmadan durmak
yüzmek
Kol, bacak, yüzgeç gibi organların özel hareketleriyle su yüzeyinde veya su içinde ilerlemek, durmak: "Yüzmek bilmediği için on dakika içinde boğulmuştu."- S. F. Abasıyanık
yüzmek
Derisini çıkarmak, derisini soymak
yüzmek
Herhangi bir şeyle üzeri kaplanmak, bir şeye bulanmak
yüzmek
Dalgalanmak: "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak."- M. A. Ersoy
yüzmek
Dalgalanmak
yüzmek
Çok para istemek
yüzmek
Herhangi bir durumun en aşırı derecesinde olmak: "Hiçbir kaygının gölgelemediği bir saadet içinde yüzmektedir."- H. Taner
yüzmek
Yüzme sporu yapmak
yüzme
Favorites