Biraz daha sabırla bu bulmacayı çözebilirdin.
- You could have solved this puzzle with a little more patience.
Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Tom bilmeceyi nasıl çözeceğini bulamadı.
- Tom couldn't figure out how to solve the puzzle.
Mary ona birkaç ipucu verdikten sonra Tom bilmeceyi çözdü.
- Tom solved the puzzle after Mary gave him a few hints.
Onun davranışı beni şaşırttı.
- His behavior puzzled me.
Onun sorusu beni şaşırtıyor.
- His question puzzles me.
Bu yapboz beş yüz parçadır.
- This puzzle has 500 pieces.
Birazcık daha sabırlı olsaydın yapbozu bitirebilirdin.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
Beni en çok hayrete düşüren şey Mary'yi görmeye gitmek için Tom'un bile neden rahatsız olduğudur.
- What puzzles me most is why Tom even bothered to go see Mary.
Fadıl Sadık'ın öldürülmesi araştırmacıları hayrete düşürdü.
- The murder of Fadil Sadiq puzzled the investigators.
Tom gerçekten şaşkındı.
- Tom was genuinely puzzled.
Tom va Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkın bakışlarla baktılar.
- Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
Tom hafifçe kafası karışmış görünüyor.
- Tom looks slightly puzzled.
Tom bir şey tarafından kafası karışmış gibi görünüyor.
- Tom seems to be puzzled by something.
Tom yapbozu tamamladı.
- Tom completed the jigsaw puzzle.
Tom çapraz bulmacayı seviyor.
- Tom likes crossword puzzles.
Çarpraz bulmacaları severim.
- I like crossword puzzles.
Soru onu şaşırtmıştı.
- He was puzzled by the question.
Onun davranışı beni şaşırttı.
- His behavior puzzled me.
Bu oldukça şaşırtıcı.
- This is quite puzzling.
Bunun ne kadar şaşırtıcı olacağını görebiliyorum.
- I can see how that would be puzzling.
Tom sonuca şaşırmış görünüyor.
- Tom seems puzzled by the result.
Tom Mary'nin söylediğine şaşırmıştı.
- Tom was puzzled by what Mary said.
Tom hafifçe kafası karışmış görünüyor.
- Tom looks slightly puzzled.
Tom bana kafası karışmış olduğunu söyledi.
- Tom told me that he's puzzled.
Bunun ne kadar şaşırtıcı olacağını görebiliyorum.
- I can see how that would be puzzling.
Bu oldukça şaşırtıcı.
- This is quite puzzling.
Where he went after he left the house is a puzzle.
BB Patnaik sat with a zigsaw puzzle of the map of India meant for the kindergarten. He had separated the states and put them in four piles.
... - JIGSAW PUZZLE? - UH-HUH. ...
... puzzle. It's an ugly jigsaw puzzle, it's horrible, but hey, it works! It describes ...