karartmak

listen to the pronunciation of karartmak
Turkish - English
{f} dim
fade out
{f} fade
cloud
becloud
blackout
dim out
obfuscate
lower
lour
blacken
fog
black
bedim
to darken, to dim; to black out
to darken
shadow
befog
obscure
darken
darkness
(Bilgisayar) highlight
(Sanat) fade away
eclipsing
blank out
black out
shade
tarnish
blot
grime
lower,lour
gloom
brown
overcast
karar
decision

He explained later how he made this decision. - Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.

This decision will reflect on his future career. - Bu karar onun gelecekteki mesleğini belirtecektir..

karar
{i} judgment

I made a snap judgment. - Bir gıyabi karar verdim.

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

karar
determination

Tom has strong determination. - Tom'un güçlü bir kararlılığı var.

He was quite decided in his determination. - O, niyetinde oldukça kararlıydı.

karar
decision, resolution; judgement, sentence, finding, decree; stability, constancy; proper degree, reasonable degree; reasonable, decent
karar
{i} verdict

Has the jury reached a verdict? - Jüri bir karara vardı mı?

Tomorrow, the verdict for Tom will be announced. - Yarın Tom için mahkeme kararı açıklanacak.

karar
vote

Tom was unable to decide who he should vote for. - Tom kime oy vermesi gerektiğine karar veremedi.

I've decided never to vote again. - Bir daha asla oy kullanmamaya karar verdim.

karar
{i} conclusion

I don't agree with your conclusions. - Ben senin kararlarını onaylamıyorum.

That's your conclusion, not mine. - O, benim değil senin kararın.

karar
sentence

I've decided to write 20 sentences a day on Tatoeba. - Tatoeba'da günde 20 cümle yazmaya karar verdim.

I decided to write 20 sentences a day on Tatoeba. - Tatoeba'da günde 20 tane cümle yazmaya karar verdim.

karar
ordinance
karartma
dimout
karar
find
karar
(Kanun) claim
karar
injunction
karar
(Latin) decretum
karar
reasonable degree
karar
(Ticaret) declaration
karar
(Latin) sententia
karar
(Kanun) rule
karar
dijudication
karar
decent
karar
(Kanun) ministerial
karar
(Ticaret) agreement
karar
reasonable
karar
(Latin) judicatum
karar
constancy
karar
proper degree
karartma
(Bilgisayar) don't dim
karar
decision making
karar
fiat
karar
resolve

She resolved to work as a volunteer. - O, gönüllü olarak çalışmaya karar verdi.

They resolved to work harder. - Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.

karar
darken

The jealousy is starting to darken Tom's mind. - Kıskançlık, Tom'un zihnini karartmaya başlıyor.

Suddenly, the clouds darkened the sky. - Aniden bulutlar gökyüzünü kararttı.

karar
settlement
karar
{f} darkening
karar
adjudication
karar
arbitrament
karar
become overcast
karar
{f} dim

Tom dimmed the lights. - Tom ışıkları kararttı.

They're dimming the lights. The play is about to begin. - Onlar ışıkları karartıyorlar. Oyun başlamak üzere.

karartma
{i} obscuring
karartma
{i} blackening
karartma
blanking
karartma
blackout
karar
making decisions
karar
decided on
karar
made the decision
karar
decision to
karar
take decisions
karar
decide for
karar
in decision
karar
deciding on
karartma
dimming
gönülünü karartmak
to make (someone) lose the joy of living
içini karartmak
give one the heebie jeebies
içini karartmak
to depress
karar
resolution

The resolution was not approved immediately. - Karar hemen onaylanmadı.

He made a resolution to write in his diary every day. - O her gün günlüğünü yazmaya karar verdi.

karar
decider
karar
decree
karar
judgement [Brit.]
karar
award
karar
estimate, approximation
karar
stability, predictability
karar
(Hukuk) award, decision, ruling, resolution, assessment, conclusion
karar
holding
karar
finding

I'm finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.

We're finding it difficult deciding on which one to buy. - Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.

karar
proper degree, acceptable limit
karar
just right, neither too little nor too much
karar
classical Turkish mus. a return to the original mode
karar
doom
karar
darkened

The sky suddenly darkened yesterday afternoon. - Dün öğleden sonra gökyüzü aniden karardı.

The air was darkened by the smoke. - Hava duman tarafından karartıldı.

karar
perpetuity
karar
fixity
karar
judg(e)ment
karar
{i} judgement

I have absolute confidence in your judgement. - Senin kararına mutlak güvenim var.

We can rely on his judgement. - Biz onun kararına güvenebiliriz.

karar
sense

It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college. - Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.

Living the kind of life that I live is senseless and depressing. - Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.

karar
overcast
karartma
blackout; darkening; blanking
karartma
darkening
karartma
dim out
karartma
darkening, making something dark
karartma
obscuration
Turkish - Turkish
Karanlık duruma getirmek
Kötü bir duruma getirmek
Kısmak veya örtmek
Rengini karaya çevirmek, esmerleştirmek, siyahlaştırmak
yakmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ne az ne çok olan tam ölçü. Ölçülülük
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Oturaklı yer. Sâkin olacak yer
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Sabit ve sakin olmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Dolanmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Mahkemece verilen son söz ve neticeye bağlama
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Değişmez hâle gelmek
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Anlaşılan ve sabit hâle gelen son karar sözü
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Gitmeyip kalmak
KARAR
(Osmanlı Dönemi) Ayakları kısa ve çirkin yüzlü bir cins koyun
Karar
(Osmanlı Dönemi) KURR
Karar
hüküm
karar
Değişmez olma
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı
karar
Bu yargıyı bildiren belge
karar
Türk Müziğinde taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk müziğinde, taksim yaparken ana makama dönüş
karar
Türk Müziğinde, taksim yaparken ana makama döznüş
karar
Tam ölçüsünde, ne az ne çok
karar
Değişmeyen, düzenli durum, düzenlilik, yöntemlilik
karar
Bir iş veya sorun hakkında düşünülerek verilen kesin yargı: "Kararımı biradere pek güçlükle kabul ettirdim."- R. N. Güntekin
karar
Herhangi bir durum için tartışılarak verilen kesin yargı
karar
Tartışılarak verilen kesin yargı
karartma
Karartmak işi
karartma
Savaş durumunda düşman uçaklarından korunma amacıyla ışıkları örtme veya söndürme biçiminde alınan önlemlerin bütünü
karartmak
Favorites