kızgınlık

listen to the pronunciation of kızgınlık
Turkish - English
anger

The anger in her face was unmistakeable. - Yüzündeki kızgınlık belirgindi.

Anger deprived him of his reason. - Kızgınlık, gerekçesinin görülmesini engelledi.

furor
indignation

How dare you talk like that to me? he sputtered with indignation. - Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edersin? o kızgınlıkla söyledi.

madness
(deyim) bad blood
angriness
irateness
(Veteriner) rutting
temper
rage
wrathfulness
passion
snappishness
rigidness
huff
relentlessness
resentment

They may feel some resentment. - Biraz kızgınlık hissedebilirler.

There was enormous resentment over high taxes. - Yüksek vergiler hakkında büyük bir kızgınlık vardı.

anger, fury; rut, heat
ire
(geyik vb.) rut
furore
crossness
heat
gall
huffiness
fervor
irritation
glow
wax
fury
must
rut; heat
fervour [Brit.]
choler
ill-blood
being red hot
{i} annoyance
{i} exasperation
pet
furiousness
irascibility
huffishness
ill blood
{i} fervour
kızgın
mad

Why are you mad at me? - Niçin bana kızgınsın?

You should avoid Tom today if at all possible. He's very mad at you. - Bugün mümkünse Tom'dan uzak durmalısın. O sana çok kızgın.

kızgın
hot

Tom is likely to be hot. - Tom muhtemelen kızgın olacak.

kızgın
angry

The teacher is angry, so please do not make noise in the classroom! - Öğretmen kızgın, bu nedenle lütfen sınıfta gürültü yapmayın!

I'm never angry without reason. - Sebep olmadan asla kızgın olmam.

kızgınlık (geyik)
rut
kızgınlık göstermeyen
calm
kızgınlık belli etmek
(deyim) shake one's fist
kızgınlık devresi
period of heat or rut, estrus
kızgınlık dönemi
heat
kızgınlık döneminde
in heat
kızgın
furious

He reacted furiously. - O, kızgın bir şekilde tepki verdi.

For some reason, she's really furious with me. - Nedense, o bana gerçekten kızgın.

kızgın
{s} annoyed

Tom looked a little annoyed. - Tom biraz kızgın görünüyordu.

Tom seems to be annoyed with himself. - Tom kendisine kızgın görünüyordu.

kızgın
roasting
kızgın
frowning
kızgın
{s} incensed
kızgın
{s} inflamed
cinsel kızgınlık
rut
kızgın
surly
kızgın
(Konuşma Dili) in a bad temper
kızgın
superheated
kızgın
infuriated
kızgın
estral
kızgın
(Otomotiv) scalding
kızgın
burning
kızgın
exercise
kızgın
belligerent
kızgın
exercised
kızgın
heated
kızgın
glowing
kızgın
ireful
kızgın
huffish
kızgın
irate
kızgın
cross

When my wife crosses her arms and taps her foot I know she's angry. - Karım kollarını bağladığında ve ayağını yere vurduğunda, onun kızgın olduğunu biliyorum.

kızgın
fiery
kızgın
ratty
kızgın
wild

Savages fear the appearance of a fierce wild beast. - Barbarlar kızgın vahşi bir hayvanın görünüşünden korkuyorlar.

kızgın
flaming
kızgın
fierce

Tom gave me a fierce look. - Tom bana kızgın bir görüntü verdi.

Savages fear the appearance of a fierce wild beast. - Barbarlar kızgın vahşi bir hayvanın görünüşünden korkuyorlar.

kızgın
hot under the collar
kızgın
shirty
kızgın
{i} infuriating
kızgın
enraged
kızgın
red-hot
kızgın
exasperated

The nineties generation in tennis has been utterly useless so far, exasperated fans say. - Teniste doksanlı nesil şimdiye kadar son derece başarısız oldu, kızgın hayranlar söylüyor.

kızgın
hot, red-hot; angry, furious, cross, black; in heat, in rut
kızgın
huffy
kızgın
red hot
kızgın
red
kızgın
hot-blooded
kızgın
boiling
kızgın
indignant

Tom looked indignant. - Tom kızgın görünüyordu.

kızgın
black

Why does he look black? - O niçin kızgın görünüyor?

kızgın
ardent
kızgın
fervent
kızgın
dyspeptic
kızgın
indignantly
kızgın
angry with

I'm never angry without reason. - Sebep olmadan asla kızgın olmam.

The moment I saw him, I knew he was angry with me. - Onu gördüğüm an, bana kızgın olduğunu biliyordum.

kızgın
estral, in heat; in rut
kızgın
baking
kızgın
red-hot, red or glowing with heat
kızgın
pissed off [sl.]
kızgın
redhot
kızgın
in a pet
kızgın
narky
kızgın
in a tiff
kızgın
hot blooded
kızgın
{s} sore
kızgın
{s} vexed
kızgın
{s} resentful

Sami was a little resentful because he worked so much. - Sami çok çalıştığı için biraz kızgındı.

kızgın
{s} wroth
kızgın
rampageous
kızgın
{s} snappish
kızgın
whitehot
kızgın
must

Tom must be angry with Mary for what she did. - Tom söylediğinden dolayı Mary'ye kızgın olmalı.

Tom must be angry with Mary. - Tom Mary'ye kızgın olmalı.

kızgın
in a glow
Turkish - Turkish
Hayvanların çiftleşme isteği
Öfkeli olma durumu
Kızgın, ısınmış olma durumu. Öfkeli olma durumu: "Zeyno'nun yüzündeki gerginlik garip bir biçimde arttı, gözlerinde kızgınlık, acı, belki de biraz hayret vardı."- H. E. Adıvar
Kızgın, ısınmış olma durumu
(Osmanlı Dönemi) SUHNE
kızgın
Kızmış olan, öfkeli, mütehevvir
kızgın
Çok ısınmış, ısıtılmış veya kızdırılmış
kızgın
Kızmış olan, öfkeli, mütehevvir: "Hani Allah sizi inandırsın, bu kadar kızgın olmasaydım, korkardım."- S. F. Abasıyanık
kızgın
Çok ısınmış, ısıtılmış veya kızdırılmış: "Kızgın bir demire dökülen damla iz bırakmaz, buhar olur."- C. Meriç
kızgın
Kızışık, zorlu, sert, şiddetli
kızgın
Eş arayan (hayvan)
kızgınlık
Favorites