i̇yi

listen to the pronunciation of i̇yi
Turkish - English

Definition of i̇yi in Turkish English dictionary

iyi
decent

You had better go there in decent clothes. - Oraya uygun elbiselerle gitsen iyi olur.

Tom couldn't find a decent job in Boston, so he moved to Chicago. - Tom Boston'da iyi bir iş bulamadı, bu yüzden Şikago'ya taşındı.

iyi
well

These scissors don't cut well. - Bu makas iyi kesmiyor.

John can't speak French well. - John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.

iyi
good

He is no good as a doctor. - Doktor olarak iyi değil.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

iyi
fine

Fine, thank you. And you? - İyiyim, teşekkürler. Ya siz?

He became the finest actor on the American stage. - O, Amerikan sahnesinde en iyi aktör oldu.

daha iyi
better

I'm feeling a lot better. - Çok daha iyi hissediyorum.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

en iyi
best

Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project. - Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.

Best regards to your father. - Babana en iyi dileklerimle.

iyi
all right

Mr. Ford is all right now. - Bay Ford şimdi iyidir.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
comfortable

Sometimes you have to choose between looking good and being comfortable. - Bazen iyi görünme ve rahat olma arasında seçim yapmak zorundasın.

It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild. - Bir hayvanın bir hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir vahşi hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.

iyi
OK
iyi
decently
iyi
great

Bob and I are great friends. - Bob ve ben çok iyi arkadaşlarız.

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

iyi
alright

Tom, are you feeling alright? - Tom, kendini iyi hissediyor musun?

Is everything alright here? - Burada her şey iyi mi?

iyi
straight

His eyes searched my face to see if I was talking straight. - Doğru söyleyip söylemediğimi anlamak için beni iyice süzdü.

iyi
to the good
iyi
better

Nakido is better than Twitter. - Nakido, Twitter'dan daha iyidir.

This is a good book, but that is better. - Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.

iyi
benevolent
iyi
suitable

One can hardly find a more suitable climate. - Bundan daha iyi bir ortam bulunamaz.

iyi
nicely

Tom doesn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmaz.

Tom didn't treat Mary very nicely. - Tom Mary'ye çok iyi davranmadı

iyi
up to snuff

This translation is not quite up to snuff. - Bu çeviri oldukça iyi değil.

iyi
(Konuşma Dili) copacetic
iyi
passable
iyi
kindly
iyi
cool

I always thought Tom was so cool. - Ben hep Tom'un çok iyi olduğunu düşündüm.

Your dad is really cool. Not really. - Baban gerçekten iyidir. Pek sayılmaz.

iyi
(Argo) keen
iyi
beneficent
iyi
sympathetic

A good doctor is sympathetic to his patients. - İyi bir doktor hastalarına sempatiktir.

iyi
(Konuşma Dili) up to the mark
iyi
well-

Benjamin Harrison's campaign was well-organized. - Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.

In my opinion, a well-designed website shouldn't require horizontal scrolling. - Bence, iyi tasarlanmış bir web sitesi yatay kaydırma gerektirmemeli.

iyi
prolificness
iyi
(Konuşma Dili) bully for you
iyi
in good health, well. İ
iyi
kind

I can't thank you enough for your kindness. - Ben senin iyiliğin için ne kadar teşekkür etsem azdır.

She was kind enough to give me good advice. - Bana iyi bir tavsiye verecek kadar nazikti.

iyi
gratifying
iyi
fair

Tom is a fairly decent golfer. - Tom oldukça iyi bir golfçüdür.

Tom speaks French fairly well, doesn't he? - Tom Fransızcayı oldukça iyi konuşur değil mi?

iyi
agreeable
iyi
well enough

She is now well enough to work. - O, şimdi çalışmak için yeterince iyidir.

John isn't well enough to go to school today. - John, bugün okula gitmek için yeteri kadar iyi değildir.

iyi
plentiful, abundant
iyi
good; fine; well; suitable; (hava) fair, good; well; All right!, Ok!, good
iyi
sound

That offer sounds too good to be true. What's the catch? - Bu teklif gerçek olamayacak kadar çok iyi görünüyor. Bit yeniği nedir.

That sounds too good to be true. - O gerçek olamayacak kadar iyi görünüyor.

iyi
just

You are a really good secretary. If you didn't take care of everything, I couldn't do anything. You are just great. - Sen gerçekten iyi bir sekretersin. Her şeyle ilgilenmemiş olsaydın , ben hiçbir şey yapamazdım. Sen harikasın.

Just how well can masks block the, even smaller than pollen, yellow sand dust? I think it much more of a nuisance than pollen. - Maskeler sarı kum tozunu,polenlerden dahada küçük,ne kadar iyi engelleyebilir?Sanırım o polenden oldukça daha fazla bir baş belasıdır.

iyi
happy

I am happy about your good luck. - Ben senin iyi şansın hakkında mutluyum.

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi
okay

Are you okay? You look really sad. - İyi misin? Gerçekten üzgün görünüyorsun.

Everything will be okay. I promise. - Her şeyin iyi olacağına söz veriyorum.

iyi akşamlar
good evening

Good evening, ladies and gentlemen. - İyi akşamlar, bayanlar ve baylar!

Good evening, how are you? - İyi akşamlar, nasılsın?

iyi niyet
goodwill

Our future depends on the goodwill of a small elite. - Geleceğimiz küçük bir elitin iyi niyetine bağlıdır.

Emma Watson is a UN Women Goodwill Ambassador. - Emma Watson, BM Kadın İyi Niyet Elçisidir.

iyi korunan yer
bastion
kendine iyi bak
take care of yourself
biriyle iyi geçinmek
get on with
daha iyi
preferable

It would be preferable for you to surrender. - Teslim olmanız daha iyi olurdu.

Peace is preferable to war. - Barış savaştan daha iyidir.

daha iyi çalmak
outperform
en iyi
all the best

I wish you all the best. - Hepinize en iyisini diliyorum.

Let's wish Tom all the best. - Tom'a en iyi dileklerimizi dileyelim.

iyi
{i} B
iyi bir yere saklamak
stash
iyi dilekler
regards

My parents send you their best regards. - Ebeveynlerim size en iyi dileklerini gönderdi.

Please give my best regards to Tom. - Lütfen Tom'a en iyi dileklerimi iletin.

iyi dilekler
blessings
iyi dileklerimle
best wishes
iyi geceler
have a good night
iyi geceler!
night-night
iyi gelmek
benefit
iyi gelmek
a) to do good, to benefit b) to fit, to suit
iyi gitmek
doing well
iyi günler
goodday
iyi huylu
good natured

Tom is generous and good natured. - Tom cömert ve iyi huyludur.

iyi huylu
genial
iyi tatiller!
have a good holiday!, have a good vacation
iyi vakit geçirmek
have a good time
İyi geceler!
Good night!
iyi pişmiş
well done

I'd like my steak well done. - Bifteğimi iyi pişmiş istiyorum.

I like my meat well done. - Etimi iyi pişmiş severim.

iyi pişmiş
short
ancak ara sıra iyi olan
spotty
ancak yer yer iyi olan
spotty
birbiriyle iyi gitmemek
clash
biriyle iyi geçinmek
get along with
daha iyi
(Konuşma Dili) stand head and shoulders above
daha iyi
better still
daha iyi
(deyim) a cut above
dilemek (iyi bir şey)
wish
en iyi
superlative
en iyi
(deyim) a1
en iyi
top-hole
en iyi
(Konuşma Dili) in the front rank
en iyi
star

When we started out in 2009, I was convinced that our store would become one of the best in the city. - 2009'da işe başladığımızda, mağazanın şehirdeki en iyilerden biri olacağına ikna edildim.

It was difficult for me to become a starting player. - Bir takımın en iyi oyuncusu olmam zordu.

en iyi
(deyim) a-1
en iyi
top-drawer
en iyi
prime
en iyi durum
(Bilgisayar) optimize
en iyi duruma getirme
(Bilgisayar) optimization
en iyi gayret aracılığı
(Ticaret) best effort underwriting
en iyi girişim
(Bilgisayar) best effort
en iyi giysiler
glad rags
en iyi hale getirmek için
(Bilgisayar) optimization
en iyi ihtimalle
most probably
en iyi ihtimalle
at best
en iyi ihtimalle
most likely
en iyi kalite
top quality
en iyi kalite
(Konuşma Dili) blue chip
en iyi kalite
(Ticaret) superior quality
en iyi kalite
top-notch
en iyi kestirici
best estimator
en iyi kitaplar
best books
en iyi olmak
be the best
en iyi süreler
(Bilgisayar) best times
en iyi tahmin
(Ticaret) best estimate
en iyi tahmin
best guess
en iyi takım
(Spor) varsity
en iyi uygulamalar
(Politika, Siyaset) best practices
en iyi zaman
(Spor) the best time
en iyi örnek
paragon
en iyi şekilde kullanan
optimize
en iyi şekilde kullanan
optimise
en iyi şekilde kullanma
(Bilgisayar) optimize
en iyi şekilde kullanılan
optimised
en iyi şekilde kullanılan
optimized
en iyi şekilde yararlanmak
make the most of
hedefi iyi vuramayan kimse
a poor shot
herkes kadar iyi
(deyim) with the best of them
iyi
likely

If you eat well, you're likely to live longer. - İyi beslenirseniz muhtemelen daha uzun yaşarsınız.

Tom said that he thought the economy was likely to get better. - Tom ekonominin muhtemelen iyileşeceğini düşündüğünü söyledi.

iyi akşamlar
good afternoon
iyi değil
not good

Potato chips are not good for you. - Patates cipsi senin için iyi değildir.

It's not good to read in a dark room. - Karanlık bir odada okumak iyi değildir.

iyi dilek
greeting
iyi dileklerimle
sincerely
iyi dileklerimle
with my best wishes
iyi dileklerimle
warm wishes
iyi edici
remedial
iyi el
good deal
iyi etmek
cure
iyi etmek
nick
iyi etmek
steal
iyi etmek
remedy
iyi etmek
pinch
iyi etmek
do well
iyi geceler!
good night
iyi geceler!
goodnight
iyi gelmek
fit
iyi gitmek
going well
iyi gitmek
get on
iyi giyimli
natty
iyi giyimli
dressy
iyi hal
good behavior
iyi hissetmek
feel good

I want to feel good about myself. - Kendim hakkında iyi hissetmek istiyorum.

iyi huylu
lamblike
iyi huylu
gentil
iyi huylu
good-tempered
iyi huylu
sweet-natured
iyi huylu
well-tempered
iyi huylu
good-natured

Indeed she is not beautiful, but she is good-natured. - Aslında o güzel değil ama iyi huylu.

He is not handsome, to be sure, but he is good-natured. - O yakışıklı değil, şüphesiz, fakat o iyi huyludur.

iyi huylu
well-mannered

She is a well-mannered girl. - O iyi huylu bir kızdır.

The ideal woman for me would be well-mannered, intelligent and a polyglot. - Benim için ideal kadın, iyi huylu, akıllı ve birçok dilli olacaktır.

iyi iş
good job

Don't forget that good jobs are very hard to come by these days. - Bu günlerde iyi işler edinmenin çok zor olduğunu unutma.

You should take your car to Tom's Garage. He does a pretty good job. - Arabanı Tom'un tamirhanesine götürmelisin. O oldukça iyi iş yapar.

iyi ki
it's just as well that
iyi kişi
(deyim) good egg
iyi kötü
more or less
iyi kötü
somehow
iyi kötü
in someway or other
iyi niyet
good offices
iyi niyet
(Kanun) willingness
iyi niyet
(Ticaret) (Ticaret) bona fide (Latince)
iyi niyet
sympathy

Let's send Tom a sympathy card. - Tom'a bir iyi niyet kartı gönderelim.

iyi niyet mektubu
(Politika, Siyaset) letter of good faith
iyi niyet sözleşmesi
(Politika, Siyaset) memorandum of understanding
iyi niyetli
pure-minded
iyi niyetli
(Ticaret) bona fide
iyi niyetli
favorable
iyi niyetli
well-meaning
iyi niyetli
rightminded
iyi niyetli
spleenless
iyi niyetli
(deyim) in good faith
iyi niyetli
gracious
iyi niyetli
well-meant
iyi niyetli
well-disposed
iyi niyetli
easy-going
iyi niyetli
do gooder
iyi niyetli
friendly
iyi niyetli
favourable
iyi niyetli
kindly
iyi niyetli hamil
(Ticaret) bona fide holder
iyi oluş
well-being
iyi oyun
(Bilgisayar) good game
iyi sonuç
good result
iyi ya
better still
iyi çözüm
good solution
kendine iyi bak!
take care!
pek iyi
all right
pek iyi değil
(Konuşma Dili) after a fashion
pek iyi değil
so so
rahat ve iyi konuşan
glib
daha iyi yapmak
outperform
iyi
right

The house looked good; moreover, the price was right. - Ev iyi görünüyordu, üstelik fiyat en uygundu.

Cheer up! It will soon come out all right. - Neşelen! Yakında her şey iyi olacak.

iyi
goodish
iyi
bonny
iyi
o.k
iyi
nice

There's a nice Thai restaurant near here. - Buranın yakınında iyi bir Tayland restoranı var.

Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me. - Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.

iyi
pretty

That's a pretty good idea. - O oldukça iyi bir fikir.

Tom is pretty sure everything will go well. - Tom her şeyin iyi gideceğinden oldukça emin.

iyi
up to scratch
iyi
salubrious
iyiler
good

Tom and Mary are good for each other. - Tom ve Mary birbirlerine karşı iyiler.

They're very, very good. - Onlar çok çok iyiler.

En iyi reklam kulaktan kulağa olandır
(Atasözü) The best advertising is mouth to mouth
Son gülen iyi güler
(Atasözü) He who laughs last laughs best
Sonu iyi biten herşey iyidir
(Atasözü) All is well that ends well
birkaç iyi adam
a few good men
daha iyi oynamak
outperform
en iyi dilekler
best wishes
iyi
is good
iyi
good to
iyi
a well
iyi başlamak bitirmenin yarısıdır
(Atasözü) A good beginning is half the battle
iyi dileklerimle
best wishessincerely
iyi diyelim iyi olsun
(deyim) Fair to middling! Comme Ci, Comme Ca!
iyi dost kara günde belli olur
(Atasözü) A friend in need is a friend indeed
iyi günler
Have a nice day, Have a good one
iyi ki
Thank God
iyi ki doğdun
happy birthday

Happy birthday, Muiriel! - İyi ki doğdun, Muiriel!

iyi mi
good
iyi seviye
good level
iyiler
good ones
iyi
OK, OK
iyi
agree

The climate here doesn't agree with me. - Buradaki iklim bana iyi gelmiyor.

This climate doesn't agree with me. - Bu iklim bana iyi gelmiyor.

iyi
dandy
iyi
handsome

He is handsome. In addition, he is good at sport. - O yakışıklıdır. Ayrıca sporda iyidir.

A handsome man is a good reason to go to hell. - Yakışıklı bir adam, cehenneme gitmek için iyi bir nedendir.

iyi
bonzer
iyi
whole

Swimming is good exercise for the whole body. - Yüzme vücudun bütünü için iyi bir egzersizdir.

On the whole human beings want to be good, but not too good and not quite all the time. - İnsanoğlu genellikle iyi olmak ister fakat her zaman çok iyi ve sakin değil.

iyi
vintage
Turkish - Turkish
(Hukuk) BONUS
iyi
Bol, yararlı, kazançlı
iyi
Bol, yararlı, kazançlı. Çok
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan
iyi
istenilen nitelikleri taşıyan
iyi
İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde
iyi
Yeterli, yetecek miktarda olan: "Annemin simasını şimdi iyi hatırlayamıyorum."- Y. K. Beyatlı. İstenilen, beğenilen, yerinde, yararlı, uygun bir biçimde: "Bunun çocukları iyi çıktıkları için, ölünceya kadar babalarına bakmışlar."- M. Ş. Esendal
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı: "Bir aralık iyi fal bildiğimi haremde duyurdum."- F. R. Atay
iyi
Uğurlu, hayırlı, iyilik getiren
iyi
Yerinde, uygun
iyi
Esen, sağlıklı
iyi
İstenilen, beğenilen nitelikleri taşıyan, beğenilecek biçimde olan, kötü karşıtı
İyiler
ebrâr
iyi
bih
English - Turkish

Definition of i̇yi in English Turkish dictionary

iyi gün dostu
Fair-weather friend