The ending is much more interesting.
- Bitişi çok daha ilginçtir.
I thought the ending was perfect.
- Bitişin mükemmel olduğunu düşündüm.
Tom looked hot and tired as he crossed the finish line.
- Tom bitiş çizgisini geçerken sıcak ve yorgun görünüyordu.
She was the last to cross the finishing line.
- Bitiş çizgisini en son geçen oydu.
Tom lived next door to us until three months ago.
- Tom üç ay öncesine kadar bize bitişikte yaşadı.
A good beginning makes a good ending.
- İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
What will tomorrow be? The beginning or the end?
- Yarın ne olacak? Başlangıç veya bitiş?
Tom looked into the adjoining bedroom.
- Tom, bitişik yatak odasına baktı.
There is an anteroom adjoining the library.
- Kütüphaneye bitişik bir bekleme odası var.
As a consequence of its fun factor, Tatoeba contains random bits of factual information.
- Eğlenceli faktörün bir sonucu olarak, Tatoeba rastgele gerçek bilgi bitleri içeriyor.
Most of Alexander Pichushkin's killings took place in Moscow's Bitsa Park between 1992 and 2006.
- Aleksandr Piçuşkin'in cinayetlerinin çoğu 1992 ve 2006 yılları arasında Moskova'daki Bitsa Parkı'nda gerçekleşti.
The summer vacation has come to an end too soon.
- Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
Their argument eventually ended in a draw.
- Onların tartışması sonunda berabere bitti.
Why do you itch so much? Could you have lice?
- Neden bu kadar çok kaşınıyorsun? Bitlerin mi var?
Clothes make people, rags make lice.
- Elbiseler insan yapar, eski püskü elbiseler bit yapar.
You can use a fine-toothed comb to check for nits.
- Bit yumurtalarını kontrol etmek için ince dişli bir tarak kullanabilirsiniz.
This summer's day will be over all too soon!
- Bu yaz günü çok çabuk bitecek!
When will the rainy season be over?
- Yağışlı sezon ne zaman bitecek?
A good beginning makes a good ending.
- İyi başlayan iyi biter.
The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
- Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
A threepenny bit.
That's a bit too sweet.
I'd like a big bit of cake, please.
He was here just a bit ago, but it looks like he's stepped out.
Does your leg still hurt? / Just a bit now.
A quarter is two bits.
Your dog bit me!.
His bit about video games was not nearly as entertaining as the other segments of his show.
Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.
- When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them.
Tom üniversiteden beri bir parça değişmedi.
- Tom hasn't changed a bit since college.
O bana biraz garip geldi.
- It's a bit strange to me.
Sana biraz tavsiye verebilir miyim?
- Can I give you a bit of advice?
Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
- Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
O, akşam yemeğinin her lokmasını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Ben sadece bir lokma ekmek aldım.
- I only took a bite of bread.
Mary Tom'a söyleyip söylemeyeceği üzerinde birazcık ikilem içerisindeydi.
- Mary is in a bit of a quandary over whether to tell Tom or not.
Hey, Tom ve Mary'nin son bölümünde neler oldu? Onlar sonunda ayrıldılar. Gerçekten buruktu. Tanrım! Ve bu kadar derinden aşık olduktan sonra!
- Hey, what happened in the final episode of 'Tom and Mary'? They broke up, in the end. It was really bittersweet. Oh my! And after being so deeply in love!
Ben azıcık şaşırmadım.
- I'm not surprised one bit.
O beni azıcık korkutmuyor.
- That doesn't scare me one bit.
En ufak mutluluk bile bana çok görülüyor.
- I am grudged even the least bit of happiness.
Rol yapma oyunlarıyla zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not the least bit interested in role-playing games.
Kimya ile zerre kadar ilgilenmiyorum.
- I'm not a bit interested in chemistry.
Keskin olarak soğuktu.
- It was bitterly cold.
Yemeğinin her kırıntısını yedi.
- He ate every bit of his dinner.
Bir nebze Macarca konuşabilirim.
- I can speak a tiny bit of Hungarian.