The enemy launched an attack on us.
- Düşman bize bir saldırı başlattı.
Japan launched a new invasion of China in July, 1937.
- Japonya, 1937 Temmuz ayında yeni bir Çin işgali başlattı.
Shall we start the meeting now?
- Toplantıyı şimdi başlatalım mı?
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
The United Kingdom and Iran resumed their diplomatic relations.
- Birleşik Krallık ve İran diplomatik ilişkilerini yeniden başlattılar.
Tom can't get his computer to start up.
- Tom bilgisayarını başlatamıyor.
I'll do my best often means I won't initiate anything.
- Ben elimden geleni yapacağım sık sık Ben bir şey başlatmayacağım anlamına gelir.
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
Let's get the party started.
- Haydi partiyi başlatalım.
Birth is, in a manner, the beginning of death.
- Doğum,bir şekilde,ölümün başlangıcıdır.
After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
- Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
Next month it'll be five years since he began playing the violin.
- Önümüzdeki ay keman çalmaya başlayalı beş yıl olacak.
You began to learn Esperanto.
- Esperanto öğrenmeye başladınız.
Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking.
- Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.
They started running.
- Onlar koşmaya başladılar.
At the beginning it'll be tough, but everything's tough at the beginning.
- O, başlangıçta zor olacak, fakat her şey başlangıçta zordur.
All beginnings are difficult.
- Bütün başlangıçlar zordur.
When we went to the hall, the concert had already begun.
- Salona gittiğimizde, konser çoktan başlamıştı.
The War of 1812 had begun.
- 1812 Savaşı başlamıştı.
Now I must go about my work.
- Şimdi işime başlamalıyım.
The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
I must set about that work without delay.
- Gecikmeden o işe başlamalıyım.
We got up early and set about cleaning our house.
- Erken kalktık ve evimizi temizlemeye başladık.
We must get down to our homework.
- Biz ödevimize başlamalıyız.
It's time to get down to business.
- İşe başlamanın zamanıdır.
Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
- New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
Tom's trial commenced three days later.
- Tom'un davası üç gün sonra başladı.
Let's start off on the same page.
- Aynı sayfada başlayalım.
There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için güzel bir fincan kahveden daha iyi bir şey yoktur.