He has no connection with this affair.
- Onun bu işle ile hiçbir bağlantısı yoktur.
With your connections, you should be able to find a job for Tom.
- Bağlantıların ile, Tom için bir iş bulabilmelisin.
It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
The world's tropical rainforests are critical links in the ecological chain of life on the planet.
- Dünyadaki tropikal yağmur ormanları, gezegende yaşamın ekolojik zincirine kritik bağlantılıdır.
You can't destroy the precious bond between mother and child.
- Anne ve çocuk arasındaki değerli bağları yok edemezsiniz.
There is a strong bond between the brothers.
- Erkek kardeşler arasında güçlü bir bağ vardır.
I can't tie a very good knot.
- Ben çok iyi bir fiyonk bağlayamam.
They tied the thief to the tree.
- Onlar hırsızı ağaca bağladılar.
Your daughter is a drug addict.
- Kızınız bir uyuşturucu bağımlısı.
The mother tied a ribbon in her daughter's hair.
- Anne, kızının saçına bir kurdele bağladı.
If you're not motivated, go back home. You'll just be a hindrance.
- Motive değilsen hemen eve dön. Sadece bir ayak bağı olacaksın.
I'm just a hindrance.
- Tam bir ayak bağıyım.
Mother tied up three pencils with a piece of string.
- Anne, bir parça iple üç kurşun kalemi bağladı.
Tom wrapped the package and tied it with strings.
- Tom paketi sardı ve iplerle bağladı.
I showed Tom how to tie some knots.
- Bazı düğümleri nasıl bağlayacağımı Tom'a gösterdim.
Check all the loose knots and fasten them tight.
- Tüm gevşek düğümleri kontrol edin ve onları sıkı bağlayın.
A developing embryo connects to the placenta via the umbilical cord.
- Gelişmekte olan bir embriyo, göbek kordonu yoluyla plasentaya bağlanır.
He connected the cord to the machine.
- O, kordonu makineye bağladı.
A chain is made up of many links.
- Bir zincir birçok bağlantıdan oluşur.
The boat is attached to the anchor by a chain.
- Tekne bir zincirle çapaya bağlıdır.
Tom tied his shoe laces.
- Tom ayakkabı bağlarını bağladı.
Excuse me, your laces are untied.
- Affedersiniz, bağcıklarınız çözülmüş.
I went to donate blood today.
- Bugün kan bağışlamaya gittim.
I donated blood this afternoon.
- Bu öğleden sonra kan bağışladım.
She wasn't able to contact him by phone.
- O, telefonla onunla bağlantı kuramadı.
He comes into contact with all kinds of people.
- Her türlü insanla bağlantı kurar.
Everything is interconnected.
- Her şey birbirine bağlıdır.
Tatoeba is really multilingual. All the languages are interconnected.
- Tatoeba gerçekten çok dilli. Bütün diller birbirine bağlıdır.
Have you ever thought about donating your organs after you die?
- Öldükten sonra hiç organlarınızı bağışlamayı düşündünüz mü?
Even though we were supposed to meet at 10, I've had no contact with them. I wonder if they've had an accident.
- Saat onda buluşmamız gerekiyorken, onlarla bağlantı kuramadım. Onların kaza geçirip geçirmediğini merak ediyorum.
I feel a strong attachment to this house.
- Bu eve güçlü bir sevgi bağı hissediyorum.
You were shouting at her and I don't like that.
- Sen ona bağırıyordun ve ben bundan hoşlanmıyorum.
This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
- Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
Sami used a ligature to strangle Layla.
- Sami, Leyla'yı boğmak için bir bağlama ipi kullandı.
I tore a ligament in my knee and had to have surgery.
- Dizimde bir bağ yırttım ve ameliyat olmak zorundaydım.
Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
Push buttons are a practical fastener for children's clothes.
- İtmeli düğmeler, çocuk kıyafetleri için pratik bir bağlayıcıdır.
Health is the greatest gift; satisfaction the greatest wealth; fidelity the greatest relation.
- En büyük nimet sağlık, en büyük zenginlik kanaat, en büyük bağ da vefadır.
A tenancy agreement is a legally binding document between a landlord and their tenant.
- Bir kira sözleşmesi, ev sahibi ve kiracıları arasında yasal olarak bağlayıcı bir belgedir.
This agreement is binding on all of us.
- Bu anlaşma hepimizi bağlıyor.
Your success depends on whether you pass the STEP examination or not.
- Sizin başarınız STEP sınavını geçip geçmemenize bağlıdır.
Whether you will succeed or not depends on your efforts.
- Başarılı olup olmayacağın çabalarına bağlıdır.
For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
- Bir süredir kola bağımlısı oldum ve onu her gün içtim.
Hold this while I tie my shoes.
- Ayakkabılarımı bağlarken bunu tut.
Tom tied his horse to the hitching post.
- Tom atını bağlama direğine bağladı.
Mary tied the horses to the hitching post.
- Mary atları bağlama direğine bağladı.
Please fasten your seat belt.
- Lütfen emniyet kemerinizi bağlayın.
Fasten your seat belt.
- Emniyet kemerini bağla.
Thank you for the link.
- Bağlantı için teşekkürler.
Seeing something in a different context than the accustomed one can be surprising.
- Alışılmış olandan farklı bir bağlamda bir şey görmek şaşırtıcı olabilir.
Tom took the blindfold off Mary.
- Tom Mary'nin göz bağını aldı.
OK, take your blindfold off.
- Tamam, göz bağını çıkar.