There's a possibility that the man was murdered.
- Adamın öldürüldüğüne dair bir olasılık var.
There is a possibility that we won't have to shut down the factory.
- Fabrikayı kapatmak zorunda olmayacağımıza dair bir olasılık var.
Tomorrow there's a high probability it will rain.
- Yarın yağmur yağacağına dair yüksek bir olasılık var.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
There is neither contingency nor free will.
- Ne olasılık ne de özgür irade var.
The odds are against me.
- Olasılıklar benim aleyhime.
The odds are in Tom's favor.
- Bu olasılık Tom'un lehinde.
Plausibility changes with different circumstances.
- Olasılık farklı koşullarla değişir.
I want to minimize the chances of another accident.
- Başka kaza olasılıklarını en aza indirgemek istiyorum.
There's a good chance that he'll come.
- Büyük olasılıkla gelecek.
In all likelihood, they'll be away for a week.
- Büyük olasılıkla, bir hafta uzak kalacaklar.
In all likelihood, the president will serve a second term.
- Büyük olasılıkla, devlet başkanı ikinci bir dönem hizmet edecek.
In all probability, we'll arrive before they do.
- Büyük olasılıkla, onlar varmadan önce varırız.
Tom is probably lost.
- Tom büyük olasılıkla kayboldu.
It is probable that her first album will sell well.
- Onun ilk albümünün iyi satacağı olasıdır.
It's possible, but not probable.
- Bu mümkün, ama olası değildir.
Possible side effects include blurred vision and shortness of breath.
- Olası yan etkiler arasında bulanık görme ve nefes darlığı bulunmaktadır.
It is possible that he has had an accident.
- Bir kaza geçirmiş olması olasıdır.
I know the potential consequences.
- Ben olası sonuçları biliyorum.
Tom is a potential babysitter.
- Tom olası bir bebek bakıcısıdır.
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
Tom asked Mary who she thought would be the most likely to win the race.
- Tom Mary'ye büyük olasılıkla yarışı kimin kazanacağını düşündüğünü sordu.
Is it scientifically plausible?
- Bilimsel olarak olası mı?
I've already checked those possibilities.
- Bu olasılıkları zaten kontrol ettim.
We've already eliminated half the possibilities.
- Biz zaten olasılıkların yarısını saf dışı bıraktık.
The company invited their prospective customers to the party.
- Şirket, olası müşterilerini partiye davet etti.
Are we likely to arrive in time?
- Zamanında varma olasılığımız var mı?
Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
- Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
Experts have offered three possible explanations.
- Uzmanlar üç olası açıklama teklif etti.
Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.