I want to stay here longer.
- Burada daha uzun kalmak istiyorum.
The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
- Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da kalmaya niyeti yok.
My uncle is staying in Hong Kong at present.
- Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır.
Adaptation is the key to survival.
- Adaptasyon hayatta kalmak için anahtardır.
Food is essential for survival.
- Yiyecek hayatta kalmak için gereklidir.
The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
- Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
He wavered between going home and remaining at work in the office.
- Eve gitmek ve ofiste işte kalmak arasında tereddüt etti.
It's a waste of time to stay longer.
- Daha uzun kalmak zaman kaybıdır.
I had to stay in bed all day.
- Ben bütün gün yatakta kalmak zorunda kaldım.
I have a really bad hangover.
- Gerçekten kötü bir akşamdan kalmayım.
I want to remain anonymous in this.
- Bunda anonim kalmak istiyorum.
She has remained abroad ever since.
- O zamandan beri yurt dışında kalmaktadır.
This is not a vacation, it's a survival course!
- Bu, tatil değil hayatta kalma kursu!
Food is essential for survival.
- Yiyecek hayatta kalmak için gereklidir.
Tom said that he didn't mean to be late.
- Tom amacının geç kalmak olmadığını söyledi.
Tom doesn't want to be late.
- Tom geç kalmak istemiyor.
The train was so packed that I had to stand up during the whole trip.
- Tren o kadar doluydu ki tüm gezi boyunca ayakta kalmak zorunda kaldım.
He had to stay in bed.
- O yatakta kalmak zorunda kaldı.
I had to stay in bed all day.
- Ben bütün gün yatakta kalmak zorunda kaldım.
Are you sure you don't want to stay here and wait with us?
- Burada kalmak ve bizimle beklemek istemediğinden emin misin?
I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.
- Otobüsü beklerken burada kalmaktansa yürümeyi tercih ederim.
Tom probably wanted to just stay at home and go to sleep.
- Tom muhtemelen sadece evde kalmak ve uyumak istedi.
I want to stay home and sleep all day.
- Evde kalmak ve bütün gün uyumak istiyorum.
I chose to leave instead of staying behind.
- Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
- Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
In which room would you like to stay?
- Hangi odada kalmak istersiniz?
You were lucky to survive the attack.
- Saldırıda hayatta kalmak için şanslıydınız.
If you have no food, you got to eat roots and insects in order to survive.
- Yiyeceğiniz yoksa, hayatta kalmak için kökleri ve böcekleri yemek zorundasınızdır.
How long will you remain in London?
- Londra'da ne kadar kalacaksın?
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
She just wants to be left alone.
- O sadece yalnız kalmak istiyor.
They said they only wanted to be left alone.
- Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
She just wants to be left alone.
- O sadece yalnız kalmak istiyor.
They said they only wanted to be left alone.
- Sadece yalnız kalmak istediklerini söylediler.
I can't stay here forever.
- Sonsuza dek burada kalamam.
We stayed overnight in Hakone.
- Bir geceliğine Hakone'de kaldık.
Kentaro is staying with his friend in Kyoto.
- Kentaro, arkadaşıyla Kyoto'da kalıyor.
A man named George was staying at a hotel.
- George adında bir adam bir otelde kalıyordu.
There were few students remaining in the classroom.
- Sınıfta kalan çok az sayıda öğrenci vardı.
The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
Our company failed to survive against cutthroat competition.
- Firmamız kıyasıya rekabete karşı hayatta kalmakta başarısız oldu.
In the face of ruthless competition, our business failed to survive.
- Acımasız rekabet karşısında, bizim iş hayatta kalmakta başarısız oldu.
Because of the storm, we had no choice but to stay at home.
- Fırtınadan dolayı, evde kalmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
It's boring to stay at home.
- Evde kalmak sıkıcıdır.
He remains loyal to his principles.
- O, prensiplerine sadık kalıyor.
The problem remains to be solved.
- Sorun çözülmeden kalır.
You have only to keep silent.
- Sadece sessiz kalmak zorundasın.
It is essential to keep calm in a time of crisis and avoid going haywire.
- Bir kriz anında sakin kalmak ve kontrolü kaybetmemek gereklidir.
You want to remain anonymous.
- Anonim kalmak istiyorsun.
The best bet on a rainy day is to remain indoors.
- Yağmurlu bir günde en iyisi evde kalmaktır.
Dan died of asphyxiation.
- Dan oksijensiz kalmaktan öldü.