Tom is extremely unstable.
- Tom son derece istikrarsız.
People's emotional lives are becoming more and more unstable.
- İnsanların duygusal yaşamları gittikçe daha istikrarsız hale geliyor.
Their situation is precarious.
- Durumları istikrarsızdır.
The market is very volatile.
- Pazar çok istikrarsız.
The stability of Chinese economy is substantially overestimated.
- Çin ekonomisinin istikrarı büyük ölçüde abartılmıştır.
Sami wanted stability.
- Sami istikrar istiyordu.
There was steady economic improvement.
- İstikrarlı ekonomik gelişme vardı.
The nation's trade balance improved last year as exports were strong, while imports remained steady.
- İhracaatlar güçlüyken, ithalatlar istikrarlı kalırken ülkenin ticaret dengesi geçen yıl gelişti.
Bu mücadele kararlılıkla devam edecek.
- Bu mücadele istikrarla sürecek.
Kararlılık, bildiğiniz gibi, başarının anahtarıdır.
- İstikrar, malumunuz üzere, muvaffakiyetin anahtarıdır.