One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir enteresan hikayelerini anlattı.
One by one, the members told us about their strange experience.
- Üyeler bir bir garip hikayelerini anlattı.
You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
I have seen a panda once.
- Bir keresinde bir panda gördüm.
Once upon a time, there was a bad king in England.
- Bir zamanlar İngiltere'de kötü bir kral vardı.
Once upon a time there was a poor man and a rich woman.
- Bir zamanlar yoksul bir adam ve zengin bir kadın vardı.
Explain it once more, Jerry.
- Onu bir kez daha açıkla, Jerry.
Please say it once more.
- Lütfen onu bir kez daha söyleyin.
Tom knew how to properly dispose of motor oil and never dumped it down the storm drain.
- Tom motor yağını nasıl düzgün bir şekilde atacağını ve asla rögara atmadığını biliyordu.
Tom doesn't know how to treat his employees properly.
- Tom çalışanlarına düzgün bir şekilde nasıl davranacağını bilmiyor.
When he was a student, he went to the disco only once.
- Öğrenci olduğu zamanlar diskoya sadece bir kez gitti.
Stir once every fifteen minutes.
- Her on beş dakikada bir kez karıştırın.
Our plan has lots of advantages.
- Planımızın bir sürü avantajı var.
There were lots of people at the concert.
- Konserde bir sürü insan vardı.
I don't know how to speak French properly.
- Uygun bir şekilde nasıl Fransızca konuşulduğunu bilmiyorum.
We're going to do it properly.
- Biz onu uygun bir şekilde yapacağız.
France and Britain were at war once again.
- Fransa ve İngiltere bir kez daha savaştaydı.
Could you please repeat it once again?
- Lütfen onu bir kez daha tekrarlar mısın?
I never want to see you here ever again!
- Ben bir daha seni burada asla görmek istemiyorum.
I will never fall in love again.
- Bir daha asla âşık olmayacağım.
Let me know if you are in need of anything.
- Eğer bir şeye ihtiyacın olursa haberim olsun.
Can you see anything in there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
Each person paid one thousand dollars.
- Her biri bin dolar ödedi.
Each of the brothers has a car.
- Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
There isn't a single cloud in the sky.
- Gökyüzünde tek bir bulut yok.
He stood there for a while.
- O, bir süre orada durdu.
I want to leave these packages for a while.
- Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
They set aside her objections.
- Onun itirazlarını bir tarafa bıraktılar.
Tom certainly works as hard as anyone else on his team.
- Tom kesinlikle takımındaki herhangi biri kadar çok çalışıyor.
Tom certainly didn't let anyone know that he was arriving today.
- Tom kesinlikle bugün geleceğini herhangi birinin bilmesine izin vermedi.
Will I be the only one going to the party?
- Bir tek ben mi partiye gideceğim?
Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
- Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
Tom laid the book aside and looked up.
- Tom kitabı bir kenara koydu ve yukarı baktı.
He puts aside some gas.
- O bir kenara biraz benzin koydu.
Eleven students received the award.
- On bir öğrenci mükafat aldı.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
- On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
She laid the child down gently.
- O, çocuğu yumuşak bir biçimde yere yatırdı.
Would you please explain it more simply?
- Lütfen onu daha sade bir şekilde açıklar mısın?
Mary has been badly let down.
- Mary berbat bir şekilde hayal kırıklığına uğratıldı.
He badly exaggerated his ability to achieve a breakthrough.
- O bir atılımı gerçekleştirmek için yeteneğini berbat bir şekilde abarttı.
Tom is expected to arrive momentarily.
- Tom'un bir an için varması bekleniyor.
Tom paused momentarily.
- Tom bir an için durakladı.
We'll meet next time at ten o'clock, June the first, next year.
- Bir dahaki sefere saat onda, 1 Haziran'da, gelecek sene buluşacağız.
I'll try not to disappoint you next time.
- Bir dahaki sefere seni hayal kırıklığına uğratmamaya çalışacağım.
It was an overnight sensation.
- Bu bir gecelik heyecandı.
I am planning to make an overnight trip to Nagoya.
- Nagoya'ya bir gecelik gezi yapmayı planlıyorum.
Could you perhaps translate that for me?
- Bir ihtimal bunu benim için çevirir misin?
I have been to Kyoto one time.
- Bir kez Kyoto'da bulundum.
I'm only going to ask you this one time, Tom.
- Ben bunu sana sadece bir kez soracağım, Tom.
How many books can I take out at one time?
- Ben dışarıya bir seferde kaç tane kitap alabilirim?
The clinic allowed only two visitors per patient at any one time.
- Klinik, bir seferde hasta başına iki ziyaretçiye izin verdi.
Perhaps you should try doing one thing at a time.
- Belki bir seferde bir şey yapmaya çalışmalısın.
Tom is only supposed to have one visitor at a time.
- Tom'un bir seferde sadece bir ziyartçisi olması gerekiyor.
When is the next guided tour?
- Bir sonraki rehberli tur saat kaçta?
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
The next step was to negotiate terms of a peace treaty.
- Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
I think we get off at the next stop.
- Sanırım bir sonraki durakta ineceğiz.
I'll bet Madonna doesn't return to her career for awhile.
- Madonna'nın kariyerine bir süre için geri dönmeyeceğine bahse girerim.
We're going to have good weather for awhile.
- Bir süreliğine daha havalar güzel olacak.
He lives somewhere about here.
- O, burada bir yerde yaşıyor.
He lives somewhere around the park.
- O, parkın civarında bir yerde yaşıyor.
All this worldly wisdom was once the unamiable heresy of some wise man.
- Bütün bu dünyevi bilgelik bir zamanlar herhangi bir bilge adamın sevimsiz sapıklığıydı.
I have seen him once on the train.
- Onu bir zamanlar trende gördüm.
This is not at all what Tom expected.
- Bu hiç de Tom'un beklediği bir şey değil.
The food on this cruise made me severely constipated.
- Bu gemi yolculuğundaki yiyecek beni ciddi bir şekilde kabız etti.
Such a thing is considered theft and it has to be punished severely.
- Böyle bir şey hırsızlık olarak kabul edilir ve ciddi bir şekilde cezalandırılmak zorundadır.
He seldom, if ever, comes.
- O nadiren, kırk yılda bir, gelir.
She seldom, if ever, goes out after dark.
- O, nadiren, kırk yılda bir, karanlık çöktükten sonra dışarı çıkar.
There are many books on this subject.
- Bu konuda bir hayli kitap var.
There are many rare fish at the aquarium.
- Akvaryumda bir hayli nadir balık var.
A combination of several mistakes led to the accident.
- Bir takım hataların birleşimi kazaya neden oldu.
Several houses were damaged in the last storm.
- Son fırtınada bir takım evler hasar gördü.
Is there anything to drink in the refrigerator?
- Buzdolabında içilebilecek herhangi bir şey var mı?
Can you see anything at all there?
- Orada herhangi bir şey görebiliyor musun?
I shall never forgive Gilbert Blythe, said Anne firmly.
- Anne kararlı bir şekilde Gilbert Blythe'ı asla affetmeyeceğim dedi.
He comes to visit us every now and then.
- Arada bir bizi ziyaret etmeye gelir.
Now and then she plays tennis.
- O, arada bir tenis oynar.
I play golf every so often.
- Arada bir golf oynarım.
He gets tough at times.
- O arada bir saldırganlaşır.
Tom says he wants to get married right away.
- Tom bir an önce evlenmek istediğini söylüyor.
Why did you put the chicken in such a difficult place to get when you knew that I wanted to use it right away?
- Bir an önce onu kullanmak istediğimi bildiğin halde niçin tavuğu böyle alması zor bir yere koydun?
Bill and John like to get together once a month to chat.
- Bill ve John sohbet etmek için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
Bill and John like to get together once a month to shoot the breeze.
- Bill ve John çene çalmak için ayda bir kez bir araya gelmekten hoşlanıyorlar.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
He is a great statesman, and what is more a great scholar.
- O büyük bir devlet adamı ve bunun da ötesinde büyük bir bilgindir.
This financial audit also includes an evaluation of the company's assets.
- Bu mali denetim, aynı zamanda şirketin varlıklarının bir değerlendirmesini içerir.
Whatever has a beginning also has an end.
- Her yokuşun bir de inişi vardır.
In addition to taking the regular tests, we have to hand in a long essay.
- Düzenli testler almaya ek olarak, bizim uzun bir deneme teslim etmemiz gerekiyor.
They go to watch a play once every month.
- Onlar her ay bir kez maç izlemeye giderler.
I know that it is highly unlikely that you'd ever want to go out with me, but I still need to ask at least once.
- Benimle çıkmak isteyeceğinizin pek olası olmadığını biliyorum fakat hâlâ en azından bir kez sormalıyım.
Read it one more time, please.
- Onu bir kez daha okuyun, lütfen.
Let's try one more time.
- Bir kez daha deneyelim.