yoluyla

listen to the pronunciation of yoluyla
التركية - الإنجليزية
1. by way of, via. 2. by means of, by, through. 3. in a suitable manner
via, by way of; by means of, through; properly, duly
by
through

It is possible to determine the age of these rocks through scientific studies. - Bilimsel çalışmalar yoluyla bu kayaların yaşını belirlemek olanaklıdır.

Through mathematical calculations, Le Verrier predicted the presence of another planet beyond Uranus. The gravitational pull of this planet would explain the unusual motion of Uranus. - Matematiksel hesaplamalar yoluyla Le Verrier Uranüsün ötesindeki başka gezegenin varlığını tahmin etti. Bu gezegenin yer çekimi Uranüsün sıradışı hareketini açıkladı.

duly
properly
by use of
via

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

You want to go via the tunnel? - Tünel yoluyla mı gitmek istiyorsun?

as a means of
yol
manner
yol
road

The muddy road has ruined my new shoes. - Çamurlu yol, yeni ayakkabılarımı mahvetti.

In America cars drive on the right side of the road. - Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.

yol
{i} path

Show us the straight path. - Bize doğru yolu göster.

The path is bordered with hedges. - Yol çitlerle sınırlanmıştır.

yol
{i} track

I cross the railroad tracks every morning. - Her sabah demir yolu hattını geçerim.

My business has at last gotten on the right track. - Sonunda işim yoluna girdi.

yol
way

As they didn't know the way, they soon got lost. - Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.

Fortunately they had no storms on the way. - Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.

yol
avenue

There's but one avenue to earn money. - Para kazanmak için sadece bir yol var.

yol
(Bilgisayar) to
yol
{i} trail

I like walking on dusty and rocky trails. - Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.

Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France. - Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.

yol
{i} approach

What's the best way to approach a girl? - Bir kıza yaklaşmanın en iyi yolu nedir?

This road is the only approach to the city. - Bu yol şehre giden tek yoldur.

dedikodu yoluyla
on the grapevine
deri yoluyla
(Tıp) percutaneous
duyu yoluyla
(Tıp) organoleptic evaluation
elektroliz yoluyla kaplama
(Mekanik) electroplating
fark yoluyla tartım
(Tıp) weighing by difference
ilham yoluyla bildirmek
reveal
kanun yoluyla
(Kanun) by law
kanun yoluyla
(Kanun) legislatively
miras yoluyla devralmak
(Ticaret) inherit
patlama yoluyla şekillendirme
(Mekanik) explosive forming
rektum yoluyla
(Tıp) per rectum
sentez yoluyla yapılan
synthetic
yol
tempo
yol
purpose

What's the purpose of your trip? - Yolculuğunun amacı nedir?

yol
(Meteoroloji) trajectory
yol
(Pisikoloji, Ruhbilim) tract
yol
(Denizbilim) patway
yol
conduit
yol
carpet
yol
(İnşaat) gangway
yol
rate of speed
yol
time

There is a little time before the train departs. - Tren yola çıkmadan önce biraz zaman var.

If I go by air one more time, I'll have flown in an airplane five times. - Ben bir kez daha hava yoluyla gidersem uçakta beş kez uçmuş olurum.

yol
road; path; way; passage; course; route; channel; conduit
yol
mode

At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane. - O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.

yol
procedure
yol
(Matematik) contour
yol
route

This is the shortest route to Paris. - Bu, Paris'e giden en kısa yoldur.

Silence prevailed along the funeral route. - Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)

yol
carline
yol
device
yol
(Ticaret) remedy
yol
run

The road runs parallel to the river. - Yol nehre paralel çalışır.

I don't feel like running all the way to the station. - Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.

yol
solution

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

Both parties took a step towards a solution. - Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.

yol
style
yol
railway track
yol
dodge
yol
method

Writing up history is a method of getting rid of the past. - Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.

yol
lane

We came to a place where the road branched into two lanes. - Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.

In Japan almost all roads are single lane. - Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.

yol
meatus
yol
ways

Love moves in mysterious ways. - Aşk gizemli yollarda ilerler.

You can get to her house in a variety of different ways. - Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.

yol
process

The best solution can only be found by a process of trial and error. - En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.

yol
rule

The same rule applies to going for a journey. - Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.

All drivers should obey the rules of the road. - Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.

yol
recipe
yol
pathway
yol
course
yol
expedient
yol
order

I need your address in order to send you a present. - Sana hediye yollayabilmem için adresine ihtiyacım var.

This morning I went to the airport in order to see my cousin off. - Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.

yol
streak
yol
means

We must prevent a war by all possible means. - Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.

He contrived a means of speaking to Nancy privately. - O, Nancy ile özel olarak konuşmanın bir yolunu buldu.

yol
roadway
yol
principles
yol
line

I got off the bus at the end of the line. - Yolun sonunda otobüsten indim.

The liner called at Hong Kong. - Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.

yol
artery
yol
tack

Why don't you try a different tack? - Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?

yol
{i} lead

Where does this road lead to? - Bu yol nereye götürür?

Either way will lead you to the station. - Her iki yol da seni istasyona götürecektir.

ağız yoluyla alınan tat
oral taste
deniz yoluyla
by sea

Do you travel by sea or by air? - Deniz yoluyla mı veya hava yoluyla mı seyahat edersiniz?

I'd like to send this parcel to Japan by sea. - Bu koliyi deniz yoluyla Japonya'ya göndermek istiyorum.

düşünce yoluyla, düşünerek, zihnen
through thoughts, thinking, mental
hava yoluyla
by air
kalıba dökülmek yoluyla yapılmış
be poured into molds made by
yol
{i} wise

It is easy to be wise after the event. - Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.

The future has many paths - choose wisely. - Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.

yol
way of

He went Europe by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Avrupa'ya gitti.

He came to London by way of Siberia. - Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.

yol
way for
yol
via

Reply me via mail only when you read and understand this. - Bunu okuyup anladığın zaman bana yalnızca posta yoluyla yanıt ver.

Working from home via computer can be lonely. - Bilgisayar yoluyla evden çalışmak tuhaf olabilir.

aksiyle kanıtlama yoluyla yorum
(Hukuk) a contrario interpretation
anlam yoluyla terapi
logotherapy
benzetme yoluyla yorum
(Hukuk) interpretation by analogy
burun içi yoluyla
(Tıp) intranasally
damar yoluyla enjeksiyon
(Tıp) iv
damar yoluyla enjeksiyon
(Tıp) intra venal
deniz yoluyla göndermek
(Ticaret) send by sea
deniz yoluyla taşınan
seaborne
deniz yoluyla taşınan askeri konteyner
(Askeri) military container moved via ocean
deniz yoluyla ulaşım
(Hukuk) maritime transport
denklem yoluyla
equationally
dil yoluyla toplumun kültürünü inceleyen bilim
philology
diyet yoluyla
dietetically
e mail yoluyla mesaj göndermek istiyorum
I'd like to send a message by e mail
evlenme yoluyla
matrimonially
evlenme yoluyla akrabalık
inlaws
faks yoluyla mesaj göndermek istiyorum
I'd like to send a message by fax
frengi benzeri cinsel ilişki yoluyla geçen bulaşıcı bir hast
frambesia
görüşme yoluyla barış; ana trafik kanalı
(Askeri) peace through confrontation; primary traffic channel
haciz yoluyla tahsil etmek
(Kanun) to levy an execution
hava yoluyla götürmek
airlift
icra yoluyla satış
(Ticaret) judicial sale
ihale yoluyla borçlanma
(Ticaret) borrowing by auction
ilan yoluyla tebliğ
(Ticaret) notification by publication
kalıtım yoluyla
by heredity/inheritance
kalıtım yoluyla
by inheritance
karşılaştırma yoluyla yapılan
comparative
kura yoluyla seçmek
(Hukuk) to choose by lot
miras yoluyla
by inheritance
miras yoluyla geçebilen
(Kanun) heritable
miras yoluyla intikal eden gayrimenkuller
(Hukuk) entail
miras yoluyla intikal etmeyen
nonhereditary
sentez yoluyla analiz
(Pisikoloji, Ruhbilim) analysis by synthesis
sezgi yoluyla öğrenim
inductive teaching
seçim yoluyla
(Hukuk) by cooption
seçim yoluyla
choicely
sibernetik yoluyla
cybernetically
solunum yoluyla ilgili olarak
bronchially
solunum yoluyla maruz kalma
(Çevre) inhalation exposure
spor yoluyla dostluk
(Askeri) friendship through sport
tehdit veya şantaj yoluyla para veya sair menfaat temini
(Hukuk) Racketeering and extortion (INT), blackmail (UK)
telefon konferans yoluyla dinlemek
(Hukuk) hearing by telephone conference
temas yoluyla öğrenme
tactile learning
video-konferans yoluyla dinlemek
(Hukuk) hearing by videoconference
yardım talep edilen devletin bir ajanı yoluyla sızma
(Hukuk) infiltration by undercover agents of the requested state
yardım talep edilen devletin bir muhbiri yoluyla sızma
(Hukuk) infiltration by an informer of the requested state
yol
method, system
yol
bus , path , way
yol
time: Bir yol bize geldi. He came to see us once
yol
stripe (in cloth)
yol
gateway
yol
style; manner
yol
means, way; solution
yol
journey

We are going on a journey next month. - Önümüzdeki ay bir yolculuğa çıkacağız.

She showed me the snaps which she had taken during her journey. - Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.

yol
walk

There being no train, we had to walk all the way. - Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.

It's only a short way, so you can walk there in a few minutes. - Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.

yol
rate of speed, speed (of a ship)
yol
thoroughfare
yol
outlet
yol
angle
yol
handle

I handled the problem the only way I knew how. - Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.

Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly. - Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.

yol
way of behaving
yol
channel

You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels. - Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.

yol
itinerary

Where can I find the itinerary for your business trip? - Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?

Do you have an itinerary for your business trip? - İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?

yol
way; road; street; path; method, manner, way; means, way; stripe; expedient
yol
cutting

We explored all possible ways of cutting expenditures. - Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.

yol
purpose, end (used in either the locative or the dative): Bu yolda çok emek harcadık. We've expended a lot of effort on this. Vatan yoluna savaştılar. They fought for the sake of the fatherland
yol
plan

Tom has made plans for a trip to Boston. - Tom Boston'a bir yolculuk için planlar yaptı.

We are planning a trip to New York. - New York'a bir yolculuk planlıyoruz.

yol
passage

They fled through a secret passageway. - Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.

yol
carriageway
yol
bus

The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus. - Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.

The bus stopped to take up passengers. - Otobüs yolcuları almak için durdu.

yol
access

The police restricted access to the road. - Polis yola girişi kısıtladı.

The town is accessible by rail. - Şehre demir yolu ile erişilebilir.

yol
beeline
yol
{i} weigh

What's the best way to lose weight? - Zayıflamak için en iyi yol nedir?

What do you think the best way to lose weight is? - Zayıflamak için en iyi yolun ne olduğunu düşünüyorsun?

التركية - التركية
Aracılığıyla, vasıtasıyla
Yolundan geçerek
Yöntemiyle, usulüne uygun olarak
Yol
nukbe
Yol
sırat
Yol
(Osmanlı Dönemi) NIHLE
Yol
(Osmanlı Dönemi) NEBİYY
Yol
(Osmanlı Dönemi) ZERİA
Yol
(Osmanlı Dönemi) ARUZ
Yol
(Osmanlı Dönemi) MAHREFE
Yol
tarik
Yol
(Osmanlı Dönemi) VİRAD
Yol
(Osmanlı Dönemi) GIRAR
Yol
(Hukuk) RAH
yol
İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi: "Yolda oynayan çocuklara ne olduğunu sordu."- Ö. Seyfettin. İçinden veya üstünden bir sıvının geçtiği, aktığı yer
yol
Davranış, tutum, gidiş veya davranış biçimi: "Celâl Beyi sakal bırakma yolunda, kim, hangi örnek özendirdi diye çok düşünmüşümdür."- H. Taner
yol
Gaye, uğur, maksat
yol
Genellikle yerleşim alanlarını bağlamak için düzeltilerek açılmış ulaşım şeridi
yol
Yolculuk

Gemiyle yolculuk yapmayı severim. - Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.

Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum. - Gemiyle yolculuk yapmayı severim.

yol
Uyulan ilke, sistem, usul, tarz
yol
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve şerif Gören'in yönettiği, 1982 Cannes Film şenliği'nde Altın Palmiye ödülü'nü kazanan film
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer: "Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı."- Ç. Altan
yol
Karada insan veya hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer
yol
Gidiş çabukluğu, hız
yol
Bir amaca ulaşmak için başvurulması gereken çare, yöntem
yol
Kez, defa
yol
Uzun çizgi
şaka yoluyla
Ciddi bir şeye şaka görünümü vererek (söyleme, konuşma)
yoluyla
المفضلات