yaşatma

listen to the pronunciation of yaşatma
التركية - الإنجليزية
sustentation
{i} sustenance
yaşatmak
cherish
yaşa
{f} live

Nobody lives in this house. - Bu evde hiç kimse yaşamıyor.

Please tell me where you will live. - Lütfen bana nerede yaşayacağını söyle.

yaşa
{f} living

I love living with you. - Sizinle yaşamayı seviyorum.

I think that our living together has influenced your habits. - Sanırım birlikte yaşamamız senin alışkanlıklarını etkiledi.

suni yaşatma sistemi
life support system
yaşa
huzza
yaşa
Hurray!, Hooray!
yaşa
cheers
yaşa
long live

Long live the Soviet Union! - Çok yaşa Sovyetler Birliği!

Long live the Tatoeba Project! - Çok yaşa Tatoeba Projesi!

yaşa
viva
yaşa
whoopee
yaşa
hurray

Hurray! I have found it! - Yaşasın! Ben onu buldum!

yaşa
hooray
yaşa
hurrah
yaşa
know

We love our mother almost without knowing it, without feeling it, as it is as natural as to live. - Biz neredeyse bilmeden, hissetmeden annemiz severiz, çünkü o yaşamak kadar doğaldır.

Tom knows a man who lives in Boston. - Tom Bostonda yaşayan bir adam tanıyor.

yaşa
inhabit

The region has never been inhabited by people. - Bölgede insanlar hiç yaşamadı.

Indians inhabited this district. - Yerliler bu bölgede yaşadılar.

yaşa
subsist
yaşatmak
to cause or enable (someone) to live (in a certain way)
yaşatmak
to keep (someone, something) alive
yaşatmak
keep alive
التركية - التركية
Yaşatmak işi
Yaşa
yaşasın
yaşa
Hoşnutluk, sevinç gibi duyguları anlatmak için söylenir
yaşa
Hoşnutluk, sevinç gibi duyguları anlatmak için söylenir: "Ey vatan, ey mübarek vatan, bin yaşa."- T. Fikret
yaşatmak
Keyiflendirmek, mutlu etmek: "... böyle bir gece daha yaşatması mümkün değildi."- A. Ş. Hisar
yaşatmak
Keyiflendirmek, mutlu etmek
yaşatmak
Yaşamasını sağlamak veya yaşamasına imkân vermek: "Mükrimin Hoca, İslam tarihini sade öğretmez, yaşatırdı."- H. Taner
yaşatmak
Sürdürmek, devam ettirmek
yaşatmak
Daha iyi ve zengin bir hayat sürmesini sağlamak
yaşatmak
Yaşamasını sağlamak veya yaşamasına imkân vermek