to gain, as the object of desire or effort; as, to find leisure; to find means

listen to the pronunciation of to gain, as the object of desire or effort; as, to find leisure; to find means
الإنجليزية - التركية

تعريف to gain, as the object of desire or effort; as, to find leisure; to find means في الإنجليزية التركية القاموس.

find
{f} bulmak

Onun bürosunu bulmak kolaydı. - Finding her office was easy.

Onun bürosunu bulmak kolaydı. - Finding his office was easy.

find
{i} bulma

Christopher Columbus, ün bulmadı. Christopher Columbus'u bulan ündü. - Christopher Columbus did not find fame. It was fame who found Christopher Columbus.

Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar. - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.

find
{i} bulunan şey
find
{i} keşif

O eski kitap gerçek bir keşiftir. - That old book is a real find.

find
çıkarmak
find
{i} bulgu

Çoğu bilim adamı, onun bulgusunun birazını düşünür. - Most scientists think little of his finding.

Bu önemli bir bulgudur. - This is a significant finding.

find
buluş

Kahve bir kızın ilk buluşmasındaki öpücük kadar sıcak, o gece kızın kucağı kadar yumuşak ve annesinin kızı bulduğu zaman ettiği küfürler kadar siyah olmalıdır. - The coffee has got to be as hot as a girl's kiss on the first date, as sweet as those nights in her arms, and as dark as the curse of her mother when she finds out.

find
tapmak
find
{f} bul

Onun görünümünü çekici bulurum. - I find her appearance attractive.

Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar. - After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.

find
kendini göstermek
find
{f} sağlamak
find
{f} karara varmak
find
{f} (found) bulmak, keşfetmek
find
tedarik etmek
find
(fiil) bulmak, keşfetmek, rastlamak, sağlamak, geçindirmek, bakmak, karara varmak
find
{f} bakmak

Fadıl'ın, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Fadil needed to find a job to support his children.

Sami'nin, çocuklarına bakmak için bir iş bulması gerekiyordu. - Sami needed to find a job to support his children.

find
{f} rastlamak
find
{f} keşfetmek
الإنجليزية - الإنجليزية
find
to gain, as the object of desire or effort; as, to find leisure; to find means

    الواصلة

    to gain, as the ob·ject of de·sire or effort; as, to find leisure; to find means

    النطق

المفضلات