O her zaman biriyle uyuşmazlık içinde gibi görünüyor.
- He seems to be always in conflict with someone.
O babası ile çatışma içinde.
- She is in conflict with her father.
Ben çatışmadan kaçınmaya çalıştım.
- I tried to avoid conflict.
Planında olmak istiyorum.
- I want to be in your plan.
Tom'un yerinde olmak istemem.
- I wouldn't like to be in Tom's shoes.
Din ve bilim arasında büyük bir anlaşmazlık vardır.
- There is a great conflict between religion and science.
Dan ve Linda arasında bir anlaşmazlık vardı.
- There had never been a conflict between Dan and Linda.