He will think he has been completely forgotten.
- Tamamen unutulduğunu düşünecek.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
You and Tom are exactly the same.
- Sen ve Tom tamamen aynısınız.
I didn't have to open the letter. I knew exactly what it said.
- Mektubu açmak zorunda değildim. Ne söylediğini tamamen biliyordum.
Oh? You stopped altogether?
- Oh? Tamamen durdurdun mu?
Your work is not altogether satisfactory.
- İşiniz tamamen tatmin edici değil.
They got thoroughly wet in the rain.
- Onlar yağmurda tamamen ıslandılar.
I checked Tom thoroughly.
- Tom'u tamamen kontrol ettim.
I don't wholly agree with you.
- Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim.
I am wholly in agreement with you.
- Seninle tamamen aynı fikirdeyim.
I can understand your position perfectly.
- Pozisyonunuzu tamamen anlayabiliyorum.
I assure you Tom will be perfectly safe.
- Tom'un tamamen güvenli olacağına sizi temin ederim.
Let's face it: this sentence is simply bad.
- Şunu kabul edelim ki bu cümle tamamen kötü.
What he told us the other day simply doesn't make sense, does it?
- Geçen gün onun bize söylediğinin tamamen bir anlamı yok, değil mi?
Tom is utterly obsessed with food. No wonder Mary dumped him!
- Tom tamamen yiyeceklere saplantılı. Mary'nin onu terkettiğine şaşmamalı.
She is an utter stranger to me.
- O, bana tamamen yabancıdır.
Tom and Mary were finally completely alone.
- Tom ve Mary nihayet tamamen yalnızdı.
Our meeting was purely accidental.
- Karşılaşmamız tamamen tesadüfi.
He met Sam purely by chance.
- O, tamamen şans eseri Sam ile karşılaştı.
You guys are totally clueless.
- Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
Tom was totally wasted.
- Tom tamamen heder olmuş.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
I was fully alive to the danger.
- Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The cherry trees are in full blossom.
- Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
Tom is about through here.
- Tom neredeyse tamamen burada.
I just couldn't go through with it.
- Ben sadece onu tamamen bitiremedim.
He was good and drunk.
- O tamamen sarhoş olmuştu.
Tom remained wide awake the whole night.
- Tom bütün gece tamamen uyanık kaldı.
For some reason, I'm wide awake and can't fall asleep.
- Nedense, tamamen uyanığım ve uykuya dalamıyorum.
I am quite all right now.
- Ben şimdi tamamen iyiyim.
You're exactly right, Tom.
- Tamamen haklısın, Tom.
Are you completely through with your homework?
- Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
He's American through and through.
- O tamamen Amerikalıdır.
The judgment isn't entirely fair.
- Yargılama tamamen adil değil.
That seems completely fair to me.
- O benim için tamamen adil görünüyor.
His house is cleaned thoroughly once a week.
- Onun evi haftada bir kez tamamen temizlenir.
I resolved to break up with her cleanly.
- Onunla ilişkimi tamamen bitirmeye kesin karar verdim.
It sounds downright frightening.
- Bu tamamen korkutucu görünüyor.
This place is downright creepy.
- Bu yer tamamen tüyler ürpertici.
Tom is trying to pay off all his debts.
- Tom bütün borçlarını tamamen ödemek için çalışıyor.