görevi

listen to the pronunciation of görevi
التركية - الإنجليزية
(Bilgisayar) role

The king had clearly overstepped his constitutional role. - Kral açıkça anayasal görevini aşmıştı.

I am sure you will take an active role in your new position. - Ben, yeni görevinde aktif bir rol alacağından eminim.

title
position

She has remained in her present position for ten years. - O on yıldır şimdiki görevinde kaldı.

He was promoted to the position of school principal. - Okul müdürlüğü görevine terfi ettirildi.

görevi kötüye kullanma
malpractice
görev
job

Taking care of the baby is my job. - Bebeğin bakımı benim görevim.

My job is dull and boring. - Benim görevim donuk ve sıkıcı.

görev
task

I must go through the task by tomorrow. - Yarına kadar görevi gözden geçirmeliyim.

You must carry the task through to the end. - Sonuna kadar görevi taşımalısın.

görev
duty

Each person has a duty to do. - Her insanın yapacak bir görevi vardır.

One must do one's duty. - İnsan görevini yapmalı.

görev
assignment

I was abroad on an assignment. - Ben bir görev için yurt dışındaydım.

I have another assignment for you. - Senin için başka bir görevim var.

görev
work

I work as a museum attendant. - Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.

The social worker was asked to follow up the information about the Stevenson family. - Sosyal görevliden Stevenson ailesi hakkındaki bilgiyi takip etmesi istedi.

görevi başında bulunmayan kimse
absentee
görevi gereği nezaket göstermek
do the polite thing
görevi gereği nezaket göstermek
do the polite
görevi görmek
act as
görevi icabı
ex officio
görevi ihmal
neglect of duty
görevi ihmal etme
delinquency
görevi kötüye kullanma
misprision
görevi kötüye kullanmak
job
görevi nedeniyle kendini bir şey sanan memur
panjandrum
görevi yapmak
sit on
görevi yapmakta kusur işlemek
default
görevi yerine getirmek
officiate
görev
mission

Tom was in favor of aborting the mission. - Tom görevin durdurulmasından yanaydı.

Tom couldn't understand what the purpose of the mission was. - Tom görevin amacının ne olduğunu anlayamadı.

görev
{i} function

We can't function like this. - Böyle görev yapamayız.

arama görevi
(Askeri) search mission
denetim görevi
(Politika, Siyaset) task of inspection
emir ve komuta görevi
(Askeri) command task
görev
office

John Adams took office in 1797. - John Adams, 1797 yılında göreve başladı.

I was given the task of cleaning the office. - Bana ofisi temizleme görevi verildi.

görev
competence
görev
employ

Linda was employed as a flight attendant. - Linda uçuş görevlisi olarak işe alındı.

He is employed in a bank. - O, bir bankada görevlidir.

görev
obligation
görev
post

He resigned his post on account of illness. - O, hastalık nedeniyle görevinden istifa etti.

He was advanced to a managerial post. - O, idari bir göreve yükseltildi.

görev
capacity
görev
vocation
görev
berth
görev
official duty
görev
labour
görev
(Havacılık) subtask
görev
trust

The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings. - Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.

görev
engagement
görev
(Ticaret) ministry
imha ateş görevi
(Askeri) destructive fire mission
kamu görevi
(Askeri) public service
toplu iş görevi
(Bilgisayar) batch job
üstlenmek (resmi bir görevi)
assume
görev
(Dilbilim) tasks

For certain tasks, my computer can be very useful. - Belli görevler için bilgisayarım çok yararlı olabilir.

Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks. - Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.

görev
part

Tom has already done his part. - Tom zaten görevini yaptı.

I try to do my part to help the community. - Topluma yardımcı olmak için görevimi yapmaya çalışıyorum.

görev
service

Sami finished his two years of military service. - Sami iki yıllık askerlik görevini bitirdi.

I had my military service in Ankara. - Askerlik görevimi Ankara'da yaptım.

görev
commission

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

He has received a commission as a naval officer. - O bir deniz subayı olarak bir görev aldı.

görev
onus
görev
position

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

A big title does not necessarily mean a high position. - Büyük bir unvan mutlaka yüksek bir görev anlamına gelmez.

görev
place

You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days. - Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.

firavunun görevi
The task of the pharaohs
görev
appointment
kamu görevi
public office
BM Haiti Görevi
(Askeri) United Nations Mission in Haiti
Birleşik Devletler BM Görevi
(Askeri) United States Mission to the United Nations
Birleşik Devletler askeri eğitim görevi
(Askeri) United States military training mission
Rwanda BM Yardım Görevi
(Askeri) United Nations Assistance Mission in Rwanda
adıl görevi yapan
pronominal
ahır görevi
stables
arama ve kurtarma görevi bilgi subayı
(Askeri) search and rescue (SAR) mission information officer
arama ve kurtarma görevi koordinatörü; sistem mastır kataloğu
(Askeri) search and rescue (SAR) mission coordinator; system master catalog
askerlik görevi
(Hukuk) military service
askerlik görevi
duty in the armed forces
askerlik hizmeti/görevi
compulsory military service
bakım görevi yapamaz
(Askeri) not mission capable, maintenance
bağlaç görevi gören kip
conjunctive
bağlaç görevi yapan
conjunctive
bildirme görevi
duty to disclose
bilime dayalı stok görevi
(Askeri) science-based stockpile stewardship
bir görevi yerine getirmek
(Hukuk) to perform a task
birine bir görevi vermek
(Hukuk) entrust someone with a duty
elzem acil durum görevi
essential emergency function
emniyet görevi
(Askeri) security mission
esas ateşe destek görevi
(Askeri) essential fire support task
ev sahibi görevi yapmak
(Konuşma Dili) do the honours
felaket görevi sorumlu subayı
(Askeri) mission disaster response officer
gezinti görevi
(Bilgisayar) navigation task
görev
workings
görev
law jurisdiction
görev
duty, task, assignment, charge; appointment; mission, service, commission; function
görev
situation
görev
devoir
görev
stint
görev
(Hukuk) office, task
görev
official work, office
görev
incumbency
görev
job, employment, function
görev
business

My elder brother got a position in a big business. - Ağabeyim büyük bir ticari kuruluşta görev yapıyor.

görev
employment
görev
billet
görev
charge

Tom is still officially in charge. - Tom hâlâ resmî olarak görevde.

Tom hasn't been officially charged. - Tom resmi olarak görevlendirilmedi.

görev
piece of work
görev
physiol., gram., (Matematik) function
hakem görevi görmek
act as referee
harekat görevi
(Askeri) operation task
hava indirme mayın karşı tedbirler görevi
(Askeri) airborne mine countermeasures
hava postası; özel hava nakliye görevi; satıhtan havaya füze
(Askeri) space available mail; special airlift mission; surface-to-air misilse
havarilik görevi
apostolate
hizmetli görevi yapan kimse
servitorship
lojistik destek görevi
(Askeri) logistics support function
müşterek temsilcilik-temel görevi
(Askeri) joint mission-essential task
psikolojik harp özel görevi
(Askeri) psychological warfare task
resmen görevi olmayan
non commissioned
sahil görevi
(Askeri) shore duty
teftiş görevi
(Hukuk) task of inspection
teftiş/denetim görevi
(Hukuk) task of inspection
zırhlı keşif görevi; otomatik programlama çağrısı
(Askeri) armored scout mission; automated scheduling message
özel hava ulaştırma görevi
(Askeri) special assignment airlift mission
İKK harekat görevi Yetkilisi
(Askeri) counterintelligence operational tasking authority
التركية - التركية

تعريف görevi في التركية التركية القاموس.

görev
Resmî iş, vazife
Görev
vazife
Görev
fonksiyon
YÜRÜTME GÖREVİ
(Hukuk) Yasalar çerçevesinde, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından yerine getirilir
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş; iş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir organ veya hücrenin yaptığı iş
görev
Bir nesne veya bir kimsenin yaptığı iş. İş görme yetisi, fonksiyon
görev
Bir cümlede bir dil biriminin öbür birimlerle ilişkisi aracılığıyla yerine getirdiği iş
görev
Bir değerin başka değerlerle olan ilişkisi
görev
Resmî iş, vazife: "Cavit Bey, görevi ona verdiği gün, Abdi Bey çok sevinmişti."- A. İlhan
görevi
المفضلات