O, Avustralya'da yaşamaya isteklidir.
- She is eager to live in Australia.
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
Gençler yurt dışına gitmekte çok hevesli.
- Young people are eager to go abroad.
Oraya gitmeye çok hevesli.
- He is very eager to go there.
Tom Mary'yi görmek için sabırsızlanıyordu.
- Tom was eager to see Mary.
Boston'u ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm eager to visit Boston.
O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
- She learned English with great eagerness.
Kocasının dönüşünü hevesle bekledi.
- She waited eagerly for her husband's return.
Köpek hevesle kuyruğunu salladı.
- The dog wagged its tail eagerly.
Onun konuşması sırasında öğrenciler istekli olarak dinlediler.
- The pupils listened eagerly during his speech.
Onun yeni politikasını istekle desteklediler.
- They eagerly supported his new policy.
Tom itfaiyecinin ona verdiği sandvici istekle yedi.
- Tom eagerly ate the sandwich that the fireman gave him.
... and I'm eager to work with all up but America ...
... eager after the capped over ...