Australia is abundant in minerals.
- Avustralya'da mineraller bol miktarda bulunur.
Alpine flowers are abundant there.
- Alp çiçekleri burada boldur.
Why do you keep saying there's ample time?
- Niçin bol zaman olduğunu söylemeyi sürdürüyorsun?
Sami had ample time and ample opportunity to kill Layla.
- Sami'nin Leyla'yı öldürmek için bol zaman ve bol fırsatı vardı.
The original qipao was wide and loose.
- Orijinal qipao geniş ve boldu.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
My pants are very loose because I've lost much weight.
- Pantolonum çok bol, çünkü çok kilo verdim.
This is a bit too loose around my waist.
- Bu bana biraz bol geliyor.
She is one of the most generous people I know.
- O, tanıdığım en eli bol insanlardan biridir.
Tom is generous and kind.
- Tom eli bol ve naziktir.
They begin losing copious amounts of hair.
- Bol miktarda kıl kaybetmeye başladılar.
Tom drinks copious amounts of alcohol.
- Tom bol miktarda alkol içer.
The rice we harvested is bountiful.
- Bizim biçtiğimiz pirinç boldur.
She is still full of energy.
- O hala bol enerji var.
The dress has a full skirt.
- Elbisenin bol bir eteği var.
We have a plentiful supply of water.
- Bol miktarda suyumuz var.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
- Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
The troops had plenty of arms.
- Askerlerin bol miktarda silahları vardı.
We have had plenty of rain this year.
- Bu yıl bol yağmur vardı.
There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
He endowed the college with a large sum of money.
- O, üniversiteye bol miktarda para bağışladı.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Tom wore baggy jeans.
- Tom bol kot pantolon giymişti.
Mary wore a long baggy T-shirt down to her knees.
- Mary dizlerine kadar uzanan uzun bol bir tişört giyiyordu.
I apologized profusely for my being late.
- Geç kaldığım için bolca özür diledim.
I apologized profusely.
- Ben bolca özür diledim.