تعريف attacking في الإنجليزية التركية القاموس.
- {i} saldırış
- {f} saldır
Müttefik kuvvetleri batıdan saldırıyorlardı.
- Allied forces were attacking from the west.
Haberlerde sahiplerine saldıran evcil hayvanlar hakkında bazı hikayeler vardı.
- There have been some stories in the news about pets attacking their owners.
- {i} saldırma
Libya'ya saldırmak ciddi bir hataydı.
- Attacking Libya was a serious mistake.
Fadıl, Leyla'ya saldırmaya başladı.
- Fadil started attacking Layla.
- (isim) saldırma
- (Askeri) TAARRUZA GEÇİYORUM !": Hava önlemesinde "Belirtilen silahla taarruza geçiyorum! anlamına gelen bir terim. (Büyüklük de belirtilebilir)
- attack
- saldırmak
Niyetimiz ona saldırmak değildi.
- We didn't intend to attack him.
Neden herhangi biri Tatoeba'ya saldırmak isteyebilir?
- Why would anyone want to attack Tatoeba?
- attack
- atak
Tom panik atak geçirdi.
- Tom had a panic attack.
Tom panik atakları geçirdi.
- Tom had panic attacks.
- attack
- saldırı
Düşman bütün gün saldırısına devam etti.
- The enemy kept up their attack all day.
Düşman saldırısı şafakta sona erdi.
- The enemy attack ended at dawn.
- attack
- hücum etmek
- attack
- hücum
Alman kuvvetleri, Amiens, Fransa yakınlarında İngiliz askerlere hücum etti.
- German forces attacked British soldiers near Amiens, France.
- attacking midfielder
- (Spor) Atak yapan orta saha oyuncusu
- attacking midfielder
- (Spor) Orta saha hücum oyuncusu
- attack
- {i} hamle
- attack
- {f} tecâvüz etmek
- attack
- baskın yapmak
- attack
- atılmak
- attack
- saldırıda bulunmak
- attack
- tasallut
- attack
- saldırıya geçmek
- attack
- atağa kalkmak
- attack
- saldırı yapmak
- attack
- üstüne varmak
- attack
- saldırı düzenlemek
- attack
- tutmak
- attack
- atağa geçmek
- attack
- zarar vermek
- attack
- yumulmak
- attack
- bozmak
- attack
- kriz
Tom bir kalp krizi geçirdi.
- Tom had a heart attack.
Tom bir kalp krizi geçirdi.
- Tom has had a heart attack.
- attack
- başlangıç
- attack
- {f} saldır
Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.
- The secret service guards him against attack.
Düşman bütün gün saldırısına devam etti.
- The enemy kept up their attack all day.
- attack
- başlama
- attack
- birşeye büyük bir heves ve ilgiyle girişmek
- attack
- aleyhte yazı ya da sözler
- attack
- aleyhinde konuşmak/yazmak
- attack
- yazı ya da sözlerle saldırmak
- attack
- girişim
- attack
- basmak
- fa
- fa notası
- attack
- taarruza
- attack
- saldırıyı
- attack
- {f} tutulmak
- attack
- (Askeri) TAARRUZ: Bir hareket yapmak üzere tayyarelerin bir hedefe yaklaşması
- attack
- (Nükleer Bilimler) kemirme (kimya)
- attack
- {f} uğraşmak
- attack
- yakalanma tutulma
- attack
- {f} taarruz etmek
- attack
- {f} çatmak
- attack
- isabet etmek
- attack
- aleyhinde söylemek
- attack
- {i} çatma
- attack
- laf atmak
- attack
- {f} eleştirmek
- attack
- {f} aşındırmak
- attack
- {i} nöbet
- attack
- {i} dil uzatma
- attack
- bir
O, bir beyzbol sopası ile ona saldırdı.
- She attacked him with a baseball bat.
Macbeth, düşmanına saldırmak için bir ordu yetiştirdi.
- Macbeth raised an army to attack his enemy.
- attack
- (Biyoloji) v.saldır: n.kriz
- attack
- {i} girişme
- attack
- {f} dil uzatmak
- attack
- birbirinin aleyhinde söyleme
- attack
- {i} yakalanma
- attack
- {f} koyulmak
- attack
- {f} girişmek
- attack
- işe koyulma
- attack
- {f} yakalanmak
- attack
- {i} koyulma
- attack
- {f} hücum etmek, saldırmak; vurmak, tecavüz etmek
- attack
- {f} hamle yapmak
- attack
- {i} tutulma
- attack
- atılış
- onrushing
- saldıran