Seni kızdırmak istemiyorum.
- I don't wish to anger you.
O artık öfkesini tutamadı.
- He could no longer contain his anger.
Yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.
- Her face was bright red with anger.
Yüzündeki kızgınlık belirgindi.
- The anger in her face was unmistakeable.
Sevgi kızgınlıktan iyidir. Umut korkudan iyidir.
- Love is better than anger. Hope is better than fear.
Sinirden kıpkırmızı olmuştu.
- He was red with anger.
Sinirden köpürüyorum.
- I'm boiling with anger.
Seni kızdırmak istemiyorum.
- I don't wish to anger you.
Çocuk kelebeği gördüğünde, onu kovalamaya girişti, bitişikteki bayanla sohbet ederken ona sessiz kalmasını söyleyen annesini kızdırdı.
- The boy, upon seeing a butterfly, proceeded to run after it, provoking the anger of his mother, who had ordered him to stay quiet while she gossiped with the lady next door.
Kızmak için nedenin yok.
- You have no cause for anger.
Tom'u kızdırmamalıydık.
- We should not have angered Tom.
Onun eylemleri büyük ölçüde Meksikalı liderleri kızdırdı.
- His actions greatly angered Mexican leaders.
Onun eylemleri büyük ölçüde Meksikalı liderleri kızdırdı.
- His actions greatly angered Mexican leaders.
Onun sözleri onu kızdırdı.
- Her words angered him.
O, öfkeyle odadan dışarı koştu.
- He ran out of the room in anger.
Vücudu öfkeyle sarsıldı.
- His body was shaking in anger.
You anger too easily.
You need to control your anger.
Don't anger me.
The rebellious boy's father showed great anger management when he had to deal with his increasingly bad behavior.
... all the sadness and frustration and anger and hurt, and then the crowd starts screaming, ...