a fight or battle; an occasion on which people fight

listen to the pronunciation of a fight or battle; an occasion on which people fight
İngilizce - Türkçe

a fight or battle; an occasion on which people fight teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

fighting
kavga

Kavga ettiği için okuldan kovuldu. - He was expelled from school for fighting.

Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı. - Tom and Mary were always fighting.

fighting
{s} savaşan
fighting
dövüş

Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir. - This is like fighting someone with one arm tied behind your back.

Tom dövüşmüyor, değil mi? - Tom isn't fighting, is he?

fighting
mücadele

George, son zamanlarda üç saatlik mücadeleden sonra yakaladığı 30 paundluk bir levreği tanımlıyordu. - George was describing a 30 pound bass he'd caught recently after fighting it for three hours.

Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı. - Japanese and American forces were still fighting bitterly.

fighting
harp
fighting
{s} savaş

Vietnam savaşında savaşırken öldü. - He died fighting in the Vietnam War.

Sokaklarda savaş vardı. - There was fighting in the streets.

fighting
savaşarak

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

fighting
{s} mücâdeleye hazır
fighting
(Askeri) SAVAŞ: Taktik alanda, yapılan bir savaş içinde bilfiil çarpışmalar
fighting
{i} mücâdele

Japon ve Amerikan güçleri hâlâ acımasızca mücadele ediyorlardı. - Japanese and American forces were still fighting bitterly.

Japonyanın savaş sırasında açlığa karşı sürekli bir mücadele verdiğini söyleyebiliriz. - We can say that Japan was fighting a constant battle against hunger during the war.

fighting
{s} savaşçı

O hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak harcamış cesur bir savaşçıydı. - He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.

İngilizce - İngilizce
fighting
a fight or battle; an occasion on which people fight