önü

listen to the pronunciation of önü
Türkçe - İngilizce
in front of

The garden is in front of the house. - Bahçe, evin önündedir.

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

(Askeri) scud
forearc
ön
preliminary

A preliminary hearing is scheduled for October 20th. - Bir ön duruşma 20 Ekim'de planlanıyor.

ön
face

I have seen that face somewhere before. - O yüzü daha önce bir yerde gördüm.

I don't understand the words on the face of the coin. - Madeni paranın önündeki sözleri anlamıyorum.

ön
{s} anterior
ön
front

The car is parked in front of the building. - Araba, binanın önüne park edildi.

There is a post office in front of my house. - Evimin önünde bir postane var.

önü alınmak
to be prevented
önü alınmak
to be nipped in the bud; to be stopped; to be checked
önü açık giysi
wraparound
önü sıra gitmek
to go shortly ahead of (someone)
ön
forward

She stepped forward to shake his hand. - Tokalaşmak için öne doğru adım attı.

If you put your best foot forward, you will succeed. - Eğer en iyi ayağınızı öne koyarsanız, başarılı olursunuz.

dil önü
(Dilbilim) front
sahne önü
(Tiyatro) dip
ön
first

Tom divorced his first wife more than fifteen years ago. - Tom on beş yıldan daha önce ilk eşinden boşandı.

We'll go to Hong Kong first, and then we'll go to Singapore. - Önce Hong Kong'a gideceğiz ve sonra Singapura gideceğiz.

ön
(Dilbilim) proto
ön
(Bilgisayar,Dilbilim) initial

Tom carved his initials on the large oak tree in front of the school. - Tom okulun önündeki büyük meşe ağacına adının baş harflerini kazıdı.

ön
primary

My primary concern is your safety. - Benim öncelikli ilgim sizin güvenliğinizdir.

Where to go and what to see were my primary concerns. - Nereye gideceğim ve ne göreceğim benim öncelikli ilgilerim.

ön
(Tıp) posterior
ön
pre-

The pre-Islamic Arabs were nomads. - İslam öncesi Araplar göçebeydiler.

He bought the pre-cut pork loin. - O önceden kesilmiş domuz filetosu aldı.

ön
foreground

The couch is in the foreground next to the table. - Kanepe masanın yanında ön tarafta.

ön
fore

Nobody can foresee what'll happen. - Kimse ne olacağını öngöremez.

According to the weather forecast, the rainy season will set in next week. - Hava tahmini göre, yağışlı mevsim önümüzdeki hafta başlayacak.

ön
ventral
ön
frontal
ön
pre

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

We have to take steps to prevent air pollution. - Hava kirliliğini önlemek için önlemler almalıyız.

ön
precursor
binanın önü
frontal
binanın önü
front of a building
binanın önü
facade
binanın önü
frontage
göz önü
consideration of
ön
the front

Tom always wants to sit in the front row. - Tom her zaman ön sırada oturmak ister.

He sat in the front so as to be able to hear. - İşitebilmek için önde oturdu.

ön
prelımınary
ön
at the front
ön
pro

The student has already solved all the problems. - Öğrenci tüm problemleri daha önce çözdü.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

kale önü
goal area
kapı önü verandası
stoop
miğferin açılıp kapanan önü
vizor
miğferin açılıp kapanan önü
visor
pencere önü çiçeklik
window box
perde önü
proscenium
sahne önü
proscenium
toynak önü
toe
Ön
(Diş Hekimliği) vestibule
ön
the time immediately before one, the immediate future
ön
presence

This is not a joke to be told in the presence of your parents. - Bu, ailenin gözünün önünde anlatılacak bir fıkra değil.

At the party, one of his political opponents humiliated him in the presence of many guests. - Partide,onun politik rakiplerinden biri onu birçok misafirin önünde küçük düşürdü.

ön
initiative
ön
front; front part (of)
ön
ante

Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof. - Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.

The conquest of İstanbul antedates the discovery of America. - İstanbul'un fethi, Amerika'nın keşfinden önce gelir.

ön
front; foreground; face; breast, chest; the future; front, foremost, forward; fore; prior; preparatory, preliminary; anterior, frontal
ön
space in front (of)
ön
precursory
ön
front; foremost; preliminary
ön
windshield

Tom was the one who broke the windshield of Mary's car. - Mary'nin arabasının ön camını kıran kişi Tom'du.

Should I clean your windshield? - Ön camını temizlemem gerekiyor mu?

ön
windscreen
ön
advance

It would be to your advantage to prepare questions in advance. - Soruları önceden hazırlamak senin yararına olur.

Please inform me of your absence in advance. - Lütfen yokluğunuzu önceden bana bildiriniz.

Türkçe - Türkçe

önü teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

önü sıra
Önünden, çok uzak olmayan bir aralıkla
göz önü
Görülebilen, yakın yer
Ön
(Osmanlı Dönemi) KUDDAMÎ
ön
Bir kimsenin ilerisi: "Bir aralık önümüzden şarkı sesleri geldi."- S. F. Abasıyanık
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı: "Beş on kişi, köşkün önünde toplandık."- M. Ş. Esendal
ön
Bir kimsenin ilerisi
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü: "Uçuk siyah renkli çarşaf pelerinin önü açık."- P. Safa
ön
Civar, yöre
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzü, arka karşıtı
ön
Giyeceklerin genellikle göğsü örten bölümü
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı: "Altmış yaşında anamın önünde sigara içmek istemezdim."- B. Felek
ön
Bazı kelimelerin başına getirilerek kelimenin anlamına "önce olan" veya "ilk kavramı" katar
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan: "Ben, Anafartalar'da Mustafa Kemal'in bulunduğu en ön siperlerde de kurşun attım."- A. Gündüz
ön
Yakın gelecek zaman
ön
Bir şeyin esas tutulan yüzünün baktığı yer, karşı
ön
Benzerler arasında bakılan veya gidilen yönde olan
ön
pişigah