This seems contradictory.
- Bu çelişkili görünüyor.
My fluency is sufficient for many situations, but not for expressing my — often contradictory — emotions.
- Benim akıcılığım birçok durum için yeterlidir, fakat genellikle çelişkili durumlarımı ifade etmek için değil.
Tom had conflicting feelings.
- Tom'un çelişkili duyguları vardı.
Layla's conflicting testimony confused the court.
- Leyla'nın çelişkili ifadesi mahkemeyi şaşırttı.
I don't see it as a contradiction.
- Ben onu bir çelişki olarak görmüyorum.
My life's a contradiction.
- Hayatım bir çelişkidir.
Tom is feeling conflicted.
- Tom çelişkiye düşmüş hissediyor.
We have conflicting opinions on the matter.
- Konuyla ilgili çelişkili görüşlerimiz var.