All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
Are you going to cut down all the trees here?
- Buradaki tüm ağaçları kesecek misin?
The whole population of New Zealand is 3,410,000, and one seventh of it are the Maori people.
- Yeni Zelanda'nın tüm nüfusu 3.410.000 olup, bunun yedide biri Maori halkıdır.
The whole world is watching the summit conference.
- Tüm Dünya Zirve toplantısını izliyor.
According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.
- Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.
We spent the entire day on the beach.
- Tüm günü plajda geçirdik.
I know atheists that have more humanity than all these religious and these socialists.
- Ateistlerin tüm dindar ve sosyalistlerden daha merhametli olduğunu biliyorum.
All I wanted was a little more attention.
- Tüm istediğim biraz daha dikkatti.
I ate absolutely nothing the whole day.
- Tüm gün katiyen bir şey yemedim.
The dictator had the absolute loyalty of all his aides.
- Diktatörün tüm yardımcıları ile ilgili mutlak sadakatı vardı.
Tom successfully carried the state with nearly sixty percent of the total statewide vote.
- Tom başarılı bir biçimde tüm eyaletteki oyların yaklaşık yüzde sekseninin desteğini alacak duruma erişti.
Out of all the attributes of the gods, the one I find most pitiable is their inability to commit suicide.
- Tanrıların tüm niteliklerinden acınacak bulduğum, onların intihar etme yeteneksizlikleridir.
80% of all English words come from other languages.
- Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir.
From the hotel, we could see the entire park very clearly.
- Otelden tüm parkı çok net bir şekilde görebiliyorduk.
The DNA test cleared him of all charges.
- DNA testi onu tüm suçlamalardan temizledi.
When Tom was little he was clumsy and would fall often. All his pants would have knee patches.
- Tom küçükken hantaldı ve sık sık düşerdi. Tüm pantolonlarının diz yamaları olurdu.
About 250 million years ago, all the continents we see today were one big supercontinent called Pangaea.
- Yaklaşık 250 milyon yıl önce, bugün gördüğümüz tüm kıtalar Pangaea denilen büyük bir süperkıtaydılar.
The banquet was in full swing.
- Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
All the cherry trees in the park are in full bloom.
- Parktaki tüm kiraz ağaçları tamamen çiçek açmış.
Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
- Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
A person cannot understand another person completely.
- Bir insan başka bir insanı tümüyle anlamayabilir.
May I have your undivided attention?
- Tüm dikkatini alabilir miyim?
Our branches extend all over the country.
- Şubelerimiz tüm ülke çapında uzanır.
She spread the gossip all over the town.
- Dedikoduyu tüm kasabaya yaydı.